Cenâb-ı Hak yeryüzünde bir misafir olarak ağırladığı insanoğluna maddî ve mânevî sayısız ikram ve ihsanlarda bulunmaktadır.
Her türlü nimeti önüne sermiş, sayısız yaratığı hizmetine sunmuştur.
Şüphesiz insan bunlardan şükretmek kaydıyla azamî derecede istifade edecek, hizmetçisi olan varlıkların hizmetine girmeyecektir.
Dünya nimetlerini sandalyeye benzetirler. Saldalyeye oturan ondan faydalanırken, onu başında ve omuzunda taşıyan sıkıntı çeker.
Eğer sahip olduğumuz, daha doğrusu bize ihsan edilen nimetler bizi Allah’a kulluğa yöneltiyor, Onun rızası yolunda olmaya götürüyorsa iyidir, güzeldir, faydalıdır. Kulluktan, Allah’ın rızasından uzaklaştırıyorsa kötüdür; felâkettir; nimet iken birer nıkmet, azap olurlar.
Para pul eğer maddî ve manevî hayatımızın inkişafında, ahirete yatırım yapmada kullanılıyorsa güzeldir, eğer kişi paranın pulun kulu kölesi oluyor, ondan başka birşey düşünmüyor, onu hizmet ettirme yerine onun hizmetine giriyorsa; sırf onu elde etmek, caka satmak, böbürlenmek için peşinde koşuyor, hayır hasenâtta kullanamıyorsa kötüdür, yüktür, musibettir. Ne güzel buyuruyor Allah Resûlü (asm): “Şu dünya malı gerçekten tatlıdır. Kim onu helâl ve meşrû yollardan elde eder, zekâtını vererek hayırda harcarsa Allah rızasını kazanma yolunda ne güzel bir vesiledir. Kim de onu haram yollardan kazanırsa yiyip de doymayan kimseye benzer.”1
Kur’an ticaret, alış veriş gibi dünyevî meşguliyetlerin Allah’ı anmaktan, namazlarını dos doğru kılmaktan ve zekâtlarını vermekten alıkoymayan insanları övmektedir.2
Aksi halde, Allah Resûlünün (asm) ifadesiyle, “Altının, gümüşün, kadifenin ve pahalı elbiselerin kölesi olan kimse helâk olur.”3
Demek mal da, diğer her türlü nimet ve imkânlar da kişiyi mânen Allah’a yaklaştırıyor, kulluğunu kolaylaştırıyor, yardımcı oluyor, ahirette işe yarar hâle gelebiliyorsa onun hakkını vermiş ve faydalı hâle getirmiş olur.
Birgün Allah Resûlü (asm), “Hanginiz mirasçısının malını kendi malından daha çok sever?” diye sormuş yanındakilere. Onlar da, “Ya Resûlallah, aramızda kendi malını daha çok sevmeyen hiçbir kimse yoktur” dediklerinde, Kâinatın Efendisi (asm), “Şüphesiz insanın kendi malı, hayır hasenat yaparak ahirete gönderdikleridir. Geride bıraktıkları da mirasçılarınındır”4 buyurmuşlardır.
Demek hangi nimet olursa olsun sonuçta, hem dünya, hem de ahirette işimize yarayacaksa bizim gerçek sermayemiz oluyor. Kur’ân da bu hususta yatırıma dâvet ediyor bizi: “Herkes yarın için ne yaptığına baksın!”5
Dipnotlar: 1- Buharî, Rikak: 7; Müslim, Zekât: 122. 2- Nur Sûresi: 37. 3- Buhârî, Rikak: 10; İbni Mace, Zühd: 8. 4-Buharî, Rikak: 12; Neseî, Vesa yâ: 1. 5- Haşir Sûresi: 18.
04.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|