Büyük bir gürültü ile infilak eden Amerika'daki "finansal kriz", aslında yakın (en iyimser ihtimalle orta) vâdede başgöstermesi beklenen "reel ekonomik kriz"in habercisi ve bir kıvılcımı mesabesindedir.
B
Zira, orada yürütülen ve adeta baştâcı edilen sistem, tamamen vahşi kapitalizme dayalı bir anlayışın eseridir. Bu anlayış ise, asla ve kat'a doymak bilmez, kanaat nedir, yardımseverlik nedir bilmez, bencil ve egoist bir dünya görüşünden ibarettir.
Nitekim, ABD Temsilciler Meclisi Başkanı (Nancy Pelosi) da, bu anlayışın acı meyvesini gördükten sonra, şunları söylemekten alamamış kendini: "Şunu açıkça ifade edeyim ki, görünen tabloda çok, ama çok büyük bir yanlış var: Bakınız, iflâs etmiş görünen şirket mensupları, vaktiyle yüksekten uçup vicdansızca ve alabildiğine çok para kazandıkları ve bu yüksek kazancı özelleştirdikleri halde, işlerin kötüye gittiğini gördükleri anda ise, hemen feryat edip riskleri kamulaştırmaya çalıştılar. Yani, şirketleri yere çakılırken, onlar altın bir paraşütle kurtuluyor ve bu ağır fatura Amerikan halkına kesilmeye çalışılıyor." (New York Times, 30 Eylül 2008)
Bu ifadeler, esasında Temsilciler Meclis'inde görüşülen ilk 700 milyar dolarlık yardım paketinin reddine sebebiyet veren uzun konuşmanın can alıcı kısmını teşkil ediyor.
Temsilciler, sınırsız kârlar elde eden, bunları bir şekilde özelleştirerek dokunulmaz kılan, ancak ortaya çıkan zararları ise halkı sırtına yüklemeye çalışan bu acımasız sistemi belki de ilk ciddî şekilde sınadılar, yani sorgulamış oldular. Üstelik, bir adım daha ileri giderek, vahşi kapitalizmin sınır tanımaz yürüyüşünü yavaşlatmaya, en azından bir yoluna bir takoz koymaya yöneldiler.
Evet, ilk paketin reddi, bir nev'î takoz vazifesini gördü. İkinci paketin kabulü ise, bu ağır tonajlı sistemin çabuk ve kolay bir şekilde durdurulamayacağının göstergesi oldu.
Her şeye rağmen görünen risk ve yaşanan kriz dalgası, henüz gerçek ekonomik hayata yansımış değil. Bu dalgalanma, daha çok bankalarda ve finansal kurumlarda sarsıntılara yol açtı.
Bir de bunun reel ekonomiye, iş ve çalışma hayatına yansımaları bekleniyor ki, asıl fırtınanın o zaman kopacağından korkuluyor. En büyük korku ise, fırtınanın yer yer kasırgaya dönüşmesi ihtimali...
Bize göre, bu ihtimalin gerçekleşmesi kuvvetle muhtemeldir. Zira, kazancın ve servet sahibi olmanın alabildiğine serbest bırakılmasını düzenleyen, buna mukabil fahiş kârları sınırlandırmaktan ve dahi denetlemekten âciz olan bir sistemin neticesi kaostur, kargaşadır.
İşte, şimdi Amerika'da uç veren ve kıvılcımlar saçarak başka merkezleri de etkisi altına alan sistemin temel karakteri bundan ibarettir: Sınırsız kazancı denetimsiz şekilde düzenleme ve muhtemel riskleri ise kamulaştırmak sûretiyle faturayı halka ödetme vicdansızlığı...
İslâmiyet ise, böylesi bir anlayışa geçit vermez. Bir mü'min, bir başka mü'min kardeşini gözetlemek ve kollamakla mükelleftir. Malının hiç olmazsa kırktan birini zekât olarak muhtaçlara vermek durumundadır.
Dolayısıyla, en zengin olan bir kimse, en fakir olanın kırk katından fazla zengin olamaz. Yani, meselâ en zengin olanın kırk milyar liralık serveti varsa, en fakir olanın da—en azından—bir milyar liralık serveti olmalı.
Zekâtın dışında, İslâmda ayrıca fitre, sadaka, hayır–hasenat yardımları ve komşuluk hakları gibi daha nice emniyet subapları vardır ki, sınırsız zenginliğin önüne set çekiyor ve kişiyi başkasını düşünmeye sevk ediyor.
Sosyalizm, komünizm, mânevî değerleri tahrip ettiği ve insanları insanlıktan çıkaracak yollara sevk ettiği gibi, onun büyük kardeşi olan kapitalizm de maddî–mânevî bütün değerlerin üzerinden silindir gibi geçerek ezmeye çalışıyor.
Ümit ve temenni ediyoruz ki, insanlık bu âhir zamanda İslâmın şefkat sinesine doğru yönelsin, böylelikle mutlu ve huzurlu bir devir yaşasın.
Bir başka ihtimal var ki, o da hiç temenni etmediğimiz bir "erken kıyamet"in kopmasıdır.
Tarihin yorumu 4 Ekim 1912
Hayvanları Himaye Cemiyeti
Marmara Denizindeki Sivriada'ya götürülen köpeklerin telef olmaya başladığını gören duyarlı vatandaşlar, İstanbul Himaye–i Hayvanat Cemiyetini kurdu.
Bu cemiyetin mensupları, bir–iki senedir İttihatçı hükümet tarafından sokaklardan toplanarak Sivriada'ya götürülen ve bakımsızlıktan artık can çekişmeye başlayan köpeklere düzenli şekilde yiyecek ulaştırmaya çalıştılar.
Ne yazık ki, tam da bu esnada başlayan Balkan Harbi ve ardından yaşanan Birinci Dünya Harbi, yapılacak yardımların da yetersiz kalmasına, dolayısıyla hayvanların telef olup gitmesine sebebiyet verdi.
04.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|