Mübarek Kudüs şehrini yeniden fethetmek ve buradaki Latin Krallığına son vermek için hayatını ortaya koyan İslâm ordusu komutanlarından Selahaddin Eyyübî, haçlı kuvvetleri üzerine çeşitli akınlar düzenlemeye başladı.
Bu çetin ve uzun soluklu mücadelenin neticesinde, 2 Ekim 1187'de nihayet Kudüs'e girmeye muvaffak olan Sultan Selahaddin, burada asırlar sürecek bir "hakimiyet–i İslâmiye" tesis etti.
* * *
İhlâs ve gayret yüklü hizmetleriyle tarihe geçen Sultan Selahaddin, Kudüs başta olmak üzere, bütün Filistin ve Suriye topraklarını zapt eden Haçlı ordularına karşı vermiş olduğu mücadelenin en büyüğünü Hittin Savaşında (4 Temmuz 1187) sergiledi.
Darmadığınık kuvvetleri İslâm potasında eritmek suretiyle yüksek disipline sahip bir ordu kurmaya muvaffak olan Selâhaddin Eyyübî, Kudüs'ü işgal ile çevredeki Müslümanlara zulmeden Latin Haçlı Krallığına bağlı orduların üzerine çeşitli akınlar düzenlemeye koyuldu.
Girişmiş olduğu hemen her mücadeleden, muzafferiyetle dönen İslâm ordusu, bilhassa Hittin'de yapılan savaştaki galibiyetten sonra, bölge üzerindeki hakimiyetini tescillemiş oldu.
Kuzey Filistin ile Tiberya arasındaki Hittin'de, sayıca çok kalabalık bir Haçlı ordusu vardı. Ancak, bunlar sıcak ve kurak çöl şartlarında hayli etkilenmiş, yorgun ve bitap düşmüş vaziyetteydi.
İslâm ordusu ise, sayıca az olmakla birlikte, hem zinde olmaları, hem de cihad ruhunu taşımaları sebebiyle, daha yüksek bir keyfiyete sahip idiler.
İki tarafın kuvvetleri, nihayet 4 Temmuz günü Hittin'de karşı karşıya geldiler. Sultan Selahaddin komutasındaki İslâm ordusu, Latinleri şaşkına döndüren bir sür'at ve çeviklik içinde taarruza geçtiler.
Latin kuvvetleri, daha ne olup bittiğini dahi anlayamadan, çok ağır kayıplar vermeye başladılar.
Hittin Savaşı, çok kanlı geçmesine mukabil, çok da hızlı yaşandı ve Müslümanların kesin galibiyeti ile neticelendi. Latin ordusu darmadağın oldu.
Hittin Zaferi, Kudüs'ün fethine doğru giden sürecin en büyük adımı oldu. Korkuya kapılan Kudüs'teki Latin Krallığı, artık sonunun yaklaştığını anladı.
Çünkü, Hittin Savaşından çok kısa bir süre sonra Filistin ve çevresindeki üstünlük Selahaddin Eyyübi'nin eline geçmişti: Meselâ, Akka, Betrun, Beyrut, Sayda, Nasıra, Nablus, Yafa gibi merkezler, üç ay gibi çok kısa bir zaman içinde Müslümanların eline geçti.
Elde ettiği bu zafer silsilesine en büyük halkayı eklemek isteyen Sultan Selahaddin, bütün kuvvetiyle Kudüs'ün üzerine yürüdü. Nihayet, tam 88 yıldır Latinlerin elinde bulunan Kudüs’ü 2 Ekim 1187’de teslim alarak buradaki Haçlı işgaline son verdi.
* * *
Kudüs'ün yeniden Müslümanların hakimiyeti altına girmesi, Avrupa kıt'asını sarstı. Haçlı dünyası, korku ve öfke arasında büyük gel–gitler yaşadı.
Sonunda, kendi aralarında yeni bir ordu ihdas ederek "Üçüncü Haçlı Seferi"ni başlatmış oldular.
Bu III. Haçlı Seferine, Avrupa'daki çok sayıda "soylu ve ünlü şövalye"nin yanı sıra, ayrıca üç ülkenin kralı da, kendinden gayet emin şekilde iştirak etti.
Bu kralların en meşhuru ise, "Aslan Yürekli Richard" denilen Fransız asıllı İngiltere kralı I. Richard idi. (1157–1199.)
Ne var ki, ne krallar, ne de şövalyelerin hiçbiri Sultan Selahaddin seddini aşamadılar ve savaşlardan sonra kurtulabilenler çaresiz şekilde ülkelerine döndüler.
Kral Richard da, Ekim 1192’de ülkesine dönüş için yelken açanlar arasındaydı.
* * *
Kudüs'ün yeniden fethi, dün olduğu gibi, şüphesiz bugün de mümkün. Ancak, Müslümanların öncelikle Sultan Selahaddin–i Eyyübî'nin ruhuna, ihlâs ve gayretine liyâkat gösterecek bir seviyeye erişmesi gerekiyor.
Şimdiki hal ve gidişle, bırakınız Kudüs'ün kurtarılmasını, oradaki zalimlerin tasallutundan kurtulmak bile yakın bir ihtimal olarak görünmüyor.
Şu mübarek Ramazan Bayramı hürmetine, yine de Kudüs'ün ve burada yaşayan Müslümanların en kısa sürede işgalden kurtulmasını Cenâb–ı Hak'dan duâ ve niyaz ile talep ediyoruz.
02.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|