Şemdinli’deki Aktütün karakoluna saldıran teröristler, 15 askerimizin şehit olmasına sebep oldu.
Bu haberi duyunca, “Ne yapabilirim?” diye düşündüm ve en önce 15 şehidimiz olmak üzere bütün şehitlerimizin ruhları için bir “Fatiha” okudum. Mevlâm hepsine rahmet etsin ve “ateşin düştüğü ocak”lara da sabır ihsan etsin İnşallah.
Belki bu yaptığımız en kolay olanıdır, ama başka çaremiz de kalmadı. Bu saldırı ilk değil, keşke son olsa. Saldırı sonrası söylenen sözlere, yapılan açıklamalara ve ortaya konulan ‘vaad’lere kulak asmadım. Çünkü bu sözleri ve vaadleri bir değil, bin defa dinledik.
Yanlış anlaşılmasın, bunları ifade ederek kanlı terör olaylarına karşı “çaresiz” olduğumuz akla gelmesin. Çare var, ama ne yazık ki bu çareyi dikkate alan olmuyor. “Dediğim dedik”çiler bildiğini okumaya devam ediyor. “Bataklığı kurutmak” yerine, “sinek”lerle savaşmayı tercih ediyorlar. Yanlıştaki bu ısrar devam ederse, maalesef biz de rahmet okumaya devam ederiz.
“İyi, güzel de çare nedir?” diyenler olabilir. Elbette çare vardır, ama bu bir ‘hap’ değildir. En büyük çare, terör hastalığına, doğru teşhis koymaktır. Yaşananları doğru anlamak, doğru anlatmak ve ‘çare’ olabilecek her teklife açık olmak gerekir. “Kimseyi dinlemem, ben bu konunun ‘uzmanı’yım, bildiğimi yaparım” diye diye bu noktalara gelindiğini görmek gerek.
Aynı karakola, değişik tarihlerde beş ayrı baskın oluyor ve onlarca kişi şehit düşüyorsa en başta bu durumun sorgulanması gerekmez mi? “Bu ve benzeri baskınlarda ‘zaaf’lar var mıdır, nelerdir?” şeklindeki sorular duyulmaz, görülmez ve cevap aranmazsa çareyi bulmakta zorlanırız. Elbette ‘eşkiya’ ile mücadele etmek dünyanın en zor işidir. Bununla birlikte imkânsız da değildir. Millet, gerçekleri bilmek istiyor.
Haberler doğru ise, gündüz gözüyle başlayan saldırı, gece saatlerine kadar sürmüş. Ve bu hadiseyle ilgili ‘haber’ saatler sonrası kamuoyuyla paylaşılmış. 3 Ekim günü öğle saatlerinde başlayan eşkiya saldırısı, 4 Ekim günkü gazetelerde ‘çok kısa bilgi’ olarak yer aldı. (“PKK saldırdı, karşılık verildi” anlamında. [Taraf, 4 Ekim 2008])
Radikal, haklı olarak “Hani oralar BBG eviydi” diye sormuş. Gazeteye göre, 17 Aralık 2007’de dönemin genelkurmay başkanı, ‘Oradaki kamplar artık bizim için BBG evi gibi’ demiş. (Radikal, 5 Ekim 2008) BBG evi gibi, yani “her an oraları izliyoruz, konuştuklarından dahi haberdarız” anlamında...
Hamasetle bir yere varılamadığı artık görülsün. Hiç kimse de şehit cenazelerinden kriz ya da kavga üretmeye çalışmasın. Böyle hadiseleri gördükçe, “Yoksa biri bizi kandırıyor mu?” sorusu akla geliyor. Türkiye’yi idare edenler, hadiselerde ihmali olanlar varsa onları da mutlaka hesaba çekmek durumunda.
Lânet okumak, sağı-solu tehdit etmek, varsa ihmalleri görmemek, bütün kabahati ‘komşu’lara yıkmak çare ise; gece gündüz bunları yapalım. Aradan geçen bunca yıl, çarenin bu olmadığını göstermiş olmalı.
Yoksa, birileri bizi yanıltıyor mu?
06.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|