Millî Güvenlik Bilgisi kitabında irtica ile ilgili olarak yer alan ifadelerin mutlaka düzeltilmesi gerekiyor. Ama orada da meselenin temeline inecek olursak, bu dersin hem muhteva, hem de okullardaki işleniş tarzı itibarıyla yeni baştan ele alınması lâzım.
Bir defa, bu şekliyle böyle bir derse ihtiyaç var mı? Millî güvenlik gibi bir konu, lise öğrencilerinin gündemi olabilir mi? Böyle bir başlık altında gençlerin askerî konulara belli bir ölçüde aşinalık kazanması isteniyorsa, bunun başka ve daha uygun bir yolu ve yöntemi bulunamaz mı?
Askerî mantıkla yapılan “millî güvenlik” tarif ve izahlarının ve bu eksende hazırlanan güvenlik konseptlerinin demokrasimizi ne kadar ciddî sıkıntılarla karşı karşıya bıraktığının ap açık görüldüğü bir ortamda, Millî Güvenlik derslerinin bu yönüyle de mercek altına alınması gerekiyor.
Ayrıca, dersin pedagojik formasyonu olup olmadığına bakılmadan üniformalı muvazzaf subaylarca veriliyor olması başlı başına bir hata.
Askerlik ve öğretmenlik tamamen ayrı işler.
Gerçi burada da eğitim sistemimizin kronik bir problemi önümüze çıkıyor. Sorgulamaya, öğrencilerin her sabah “Hizaya gel, rahat, hazırol” komutlarıyla sıraya sokulup çağdaş dünyada başka bir eşi benzeri bulunmayan “andımız” gibisinden tuhaf metinlerle hep bir ağızdan bağırtıldığı “askerî düzen”den mi başlamalı? Okullar sivilleşmeden diğer alanlara geçilebilir mi?
Peki, Millî Güvenlik dersinin muvazzaf subaylarca verilmesinin sebebi ve hikmeti ne olabilir?
Orduyu öğrenciler üzerinden halkla kucaklaştırmak mı, yoksa sistemin her alanındaki asker etkisini okullara da bu yolla sirayet ettirmek mi?
Fiilî işleyişe bakılırsa, ikinci şık geçerli.
Bunun en tipik örneklerinden biri, askerin inisiyatif ve öncülüğüyle başlatılan 28 Şubat’ta, sürecin en kalıcı ve tahripkâr icraatlarından biri olan başörtüsü yasağını imam hatiplere taşıma operasyonunun Millî Güvenlik dersleri kullanılarak başlatılmış ve neticeye ulaştırılmış olması.
Okul yönetimleri, Millî Güvenlik dersi veren ve sınıfta başörtülü öğrenci görmek istemediklerini söyleyen subaylar kanalıyla baskı altına alınarak, imam hatipler yasak kıskacına sokuldu.
Ve bu süreçte başı çekenlerden biri, emekli olduktan sonra siyasete atılıp Hacıbektaş ilçesine belediye başkanı seçilen, dönemin Burdur Topçu Er Eğitim Tugay Komutanı olarak imam hatiplerin başörtülü kız öğrencileriyle uğraşmayı iş edinen Tuğg. Ali Rıza Selmanpakoğlu oldu.
(Hatırlanacağı gibi, yasağı imam hatiplerden sonra ilâhiyat fakültelerine de taşıma operasyonu, “son kale” Marmara İlâhiyat’ın—bu fakülteye Zekeriya Beyaz dekan yapılarak—düşürülmesiyle tamamlandı. Ve hemen ardından Beyaz’a çok ilginç bir destek geldi: Dönemin 1. Ordu Komutanı, dekanı makamında ziyaret etti...)
Son dönemde ise başörtüsü yasağını, yasağa herşeye rağmen direnmeye çalışan özel okullara da taşıma operasyonunda yine Millî Güvenlik derslerinin etkili şekilde kullanıldığı görüldü.
Ve bu durum, başörtüsü yasağının esas olarak asker desteğiyle sürdürüldüğü şeklindeki üzücü algılamayı daha da güçlendirerek, Genelkurmay’ın her fırsatta “incitmeme” taahhüdünü tekrarladığı “samimî dindar, mütedeyyin kitle”nin askere bakışını olumsuz şekilde etkiledi.
Millî Güvenlik derslerinin subaylar tarafından verilmesinin bir diğer sakıncası, hayli zaman önce Güneydoğu’daki okullarımızdan birinde yaşanan gerginlikle gözler önüne serildi.
Operasyondan gelip ders vermek için öğrencilerin karşısına çıkan subayın o psikoloji içindeki tavır ve söylemleri, mâlûm sebeplerle zaten hassas ve gergin olan genç muhataplarını provoke edince, asla olmaması gereken bir gerilim yaşandı. Subayla öğrenciler karşı karşıya geldi.
Bütün bunlar gösteriyor ki, Millî Güvenlik derslerinin de A’dan Z’ye yeni baştan ele alınması icab ediyor. Diğer bilumum dersler gibi...
24.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|