İNKILÂP Tarihi ve Atatürkçülük kitabındaki darbe skandalını Yeni Asya manşete taşımamış olsaydı, konu bir-iki gazetenin iç sayfalarında gizlenen sıradan bir haber olarak kalacaktı.
Ama Yeni Asya 8 Eylül tarihli sayısında skandalı manşetten duyurunca, olay aynı gün birçok internet sitesinde de manşet olarak yansıtıldı.
Gazetemizin 11 Eylül manşeti de konuyla ilgiliydi ve Millî Eğitim eski Bakanlarından Nahit Menteşe’nin MEB’e “Ek kitap çıkarıp bu hatayı derhal düzeltmelisiniz” çağrısını duyuruyordu.
13 Eylül tarihli Milliyet’teki yazısını, 8. sınıf İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük kitabında darbelerin anlatılıyor olmasına tahsis eden Can Dündar, genel anlamda bunu olumlu bir gelişme olarak yorumlarken, darbelerin anlatım biçimine yönelik “skandal” eleştirimize de atıfta bulundu.
Ve kitapta işin bu ciheti başta olmak üzere kendisinin de eleştirdiği hususlar olduğunu ifade etmekle birlikte, herşeyi kitaba ve öğretmene yıkmak yerine, anne-babaların da işin içine girip konuları birlikte değerlendirmelerini önerdi.
Ancak bir ders kitabında darbelerin haklı gösterilmesindeki vahameti nedense geçiştirdi.
Derken, 15 Eylül tarihli manşetiyle Vakit de işin içine girdi. Ders kitabında “millî iradeye sövgü, darbelere övgü” yer aldığını vurgulayan gazete Millî Eğitim Bakanına manşetten sordu:
“Bu ne çelişki Hüseyin Bey?”
Sonrasında, günlerdir suskun kalmayı tercih eden Bakanın ve bürokratlarının nihayet açıklama yapma “lütfunda” bulunduklarını gördük.
Bakan, Vakit’e “Demokrat Parti geleneğinden gelen bir kişi” olduğunu hatırlatarak başladığı açıklamalarında, darbelerle ilgili düşüncelerini ifade ettikten sonra, bakan olarak ders kitaplarını tek tek okumasının mümkün olmadığını söylüyor, söz konusu kitabın bir anlamda “karambole geldiği”ni itiraf ediyor ve—ne demekse—gerekli “kanunî işlemler”i başlattığını bildiriyor.
Sonra da “Önümüzdeki eğitim sezonunda böyle bir kitap olmayacak” diye noktayı koyuyor.
Elbette ki Bakanın ders kitaplarını tek tek okuması mümkün değil. Ama sorun, böyle bir konunun tevdî ve emanet edildiği bürokratların nasıl bir kafa yapısına sahip olduğu ya da ne tür bir lâkaydlık, umursamazlık içinde bulunduğu.
Bildiğimiz kadarıyla ders kitaplarından sorumlu kurul olan Talim Terbiye’nin başındaki isim, Çelik döneminde tam üç kez değişti. Bu skandal üçüncü başkanın döneminde patladı.
Ve unutulmamalı ki, bürokrat hatalarının siyasî sorumluluğu başkasına değil, Bakana aittir.
Gelelim TTK Başkanının Zaman’a yaptığı açıklamaya. “Darbelerle ilgili kelime ve cümleler seçilirken daha hassas davranılabilirdi” diyerek, “Gözden kaçmış” itirafında bulunuyor Başkan.
Ama bu hatanın düzeltilmesi noktasında Bakanın da, TTK Başkanının da yaklaşımları, ya hadisenin ciddiyetini hâlâ fark edemediklerini, ya da tepkileri yatıştırma amaçlı birkaç sözle konuyu geçiştirmeye çalıştıklarını düşündürüyor.
Bakan diyor ki: “Gelecek sezon böyle bir kitap olmayacak.” Peki, bu sezon ne olacak? Bu yıl o kitabı okuyacak öğrencilerin darbeler konusunda yanlış bilgilenmesine göz mü yumulacak?
Kitaplar dağıtıldığı için bundan sonra toplatılıp, düzeltilmiş olarak yeniden dağıtılmasının artık mümkün olmadığını savunan TTK Başkanı da kelimenin tam mânâsıyla ipe un seriyor.
Ne demek “toplatılamaz ve düzeltilip tekrar basıldıktan sonra dağıtılamaz?” Öyle şey olur mu? “Hemen ek kitap basılıp dağılsın” diyen eski Bakanlardan Nahit Menteşe’nin teklifini hayata geçirmek için sizi engelleyen ne? Masraf mı? O zaman darbelerin anlatıldığı “yakın tarihimiz” kısmını tekrar yazdırıp ayrı bir fasikül halinde bastırın ve kitaptaki o bölümün geçersizliğini duyuran bir genelge eşliğinde dağıtın.
Ama bu skandalı geçiştirmeye, üzerine yatmaya, unutturmaya, örtbas etmeye kalkışmayın.
Kaybeden siz olursunuz...
17.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|