Siyaset ve medya cenahındaki abuk tartışmaların ve ABD’de gittikçe derinleşip dalga dalga diğer ülkelere de yayılan krizin dahi gölgeleyemediği sakin ve huzurlu bir Ramazan ve bayramın ardından, sınırdaki Aktütün jandarma birliğini beşinci kez hedef alan kanlı terörün menhus saldırısıyla sarsıldık.
On altı sene önce aynı karakola yapılan ilk saldırıda 22 şehit vermiştik. Geçen Mayıs’ta altı şehidimiz daha olmuştu. Ve şimdi de 15 şehit.
Daha evvelki bir saldırının bir şehidi de ilâve edildiğinde, toplam şehit sayısı 44’e ulaşıyor.
Bu acı tecrübeleri yaşamış bir sınır karakolunu hedef alan saldırılarda yine ağır zayiatlar vermeye devam ediyor olmamızın izahı nedir?
Bölgenin coğrafî yapısı mı, karakolun konumu mu, saldırı ve çatışmanın özelliği mi, komuta ve strateji sorunu mu? Nedir bu tekrar tekrar yaşanan yüksek zayiatların sebebi veya sebepleri?
Genelkurmay Başkanı “Yine mi şehit?” sorularından rahatsız olduklarını söylemiş olsa da....
Ateşin sadece düştüğü yeri değil, o şehitler için yanan bütün yürekleri derinden yakıp yaraladığı bir ortamda bu sorular cevap bekliyor.
Yine Org. Başbuğ, bu çeşit sorulara konu olan olaylarla ilgili tahkikatı kendilerinin re’sen yaptıklarını, ama ulaştıkları tesbit ve sonuçları kamuoyu ile paylaşmak zorunda olmadıklarını ifade etmişti. Ama böyle bir konuda “Kol kırılır, yen içinde kalır” mantığıyla nereye varılabilir ki!
Geçen seneki benzer saldırıları hatırlayalım.
Bir yıl önce, tam da bugünlerde kısa aralıklarla peş peşe meydana gelen üç ayrı terör saldırısında, 37 insanımızı kurban vermiştik. Bunların 5’i köylü, 7’si korucu, diğerleri askerdi. 13 komando operasyon dönüşü pusuya düşürülerek, 12 asker de Dağlıca baskınında şehit olmuştu.
Bu saldırılar bir anda terörü ülke gündeminin ilk sırasına taşımış, henüz tartışılmaya başlanan yeni anayasa projesi derhal rafa kaldırılıp, yerini sınırötesi operasyon tezkeresine terk etmişti.
Sonrasını da biliyoruz. Tezkerenin Meclisten geçmesini takiben, önce hava akınlarıyla başlayan sınırötesi operasyon, bilâhare kara harekâtıyla devam etti, ancak bu harekât, beklenmedik bir anda ve sürpriz bir şekilde sona erdirildi.
Bunun üzerine CHP ve MHP, işi bitirmeden ve terörün kökünü kazımadan dönmekle suçladıkları Genelkurmay’a ağır eleştiriler yönelttiler. Asker de “muhalefete muhtıra” yorumlarına konu olan sert cevaplar vererek mukabele etti.
Şimdi geldiğimiz noktayı bu arkaplan çerçevesinde değerlendirecek olursak ne diyebiliriz?
Sınırötesi operasyon tezkeresinin süresini bir yıl daha uzatma teklifi, bayramın ikinci günü işbaşı yapan TBMM’nin yeni yasama dönemindeki ilk icraatı olmak üzere oylanmayı bekliyor.
Tezkerenin reddi gibi bir ihtimal hiç yok. O zaman Aktütün saldırısının amacı ne olabilir?
“Sakın tezkereyi geçirmeyin ve sınırotesi operasyonlara devam etmeyin” mesajlı bir gözdağı vermek mi? TSK’yı tahrik edip, Kuzey Irak operasyonlarını, Barzani’yi de içine alacak şekilde genişletmeye zorlamak mı? Ya da hükümetin gönülsüzce gündeme getirme işaretleri verdiği yeni AB reformlarını tamamen tıkamak mı?
Veya bunların hepsi ve daha aklımıza gelmeyen başka ihtimaller de söz konusu olabilir mi?
Bilemiyoruz. Ama Meclis yeni bir yasama dönemine girerken, Türkiye adına hiç de iç açıcı olmayan bir başlangıç yapıldığı son derece açık.
(Askerî cenahta çoktandır dile getirilen “AB yasaları elimizi kolumuzu bağlıyor” şikâyetinin yeni Kara Kuvvetleri Komutanınca da tekrarlanmasının ardından, yapılan reformlarda atılacak geri adımları görüşmek için toplantılar tertiplendiğine dair haberleri nasıl yorumlamalı?)
Türkiye, sivil iktidarın, seçimden bir yıl sonra mâlûm sebeplerle hırpalanıp zayıf düşürüldüğü bir ortamda bir defa daha önce terör, sonra ekonomik krizle dize getirilmeye mi çalışılıyor?
Endişelenmek için sebepler hızla birikiyor.
07.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|