Rusya'da komünist bir düzen kurmak isteyen Bolşevikler, 370 yıllık Çarlık rejimini yıkarak 7 Ekim 1917'de nihaî devrimi gerçekleştirdiler.
Bu tarihî hadiseye değişik isimler konuldu: Bolşevik İhtilâli, Komünist Devrimi, 7 Ekim Devrimi gibi...
Bu hadiseye hangi isim konulursa konulsun, mahiyeti değişmiyor.
Marksist ve maddeci bir dünya görüşünü benimseyen bu dinsiz cereyan, aynı zamanda bütün dinleri dışlayan, reddeden, hatta onlarla mücadele eden bir mahiyet arz ediyor.
Dinî, mânevî ve mukaddes sayılan herşeye muhalefet eden, hatta bunları toplumu uyuşturan bir nevî "afyon" gibi gören komünist rejim, öncelikle Rusya'daki Hıristiyanlık dinini yıkmaya yöneldi. Ardından da, dünyada yaşayan sair dinlere ve bilhassa İslâmiyete karşı fikrî ve ideolojik bir savaşa tutuştu.
Lenin, Troçki ve Stalin gibi dinsiz zalimlerin tekeline giren Rusya'nın ardından, dünyanın diğer bazı ülke ve toplulukları da hızla komünizme kaymaya başladı.
Komünist cereyanın arkasında sadece Marksizm gibi ideolojik destek yoktu. Aynı zamanda "Kızıl Ordu" denen dinden, mâneviyattan yoksun, anne ve babaları belirsiz, adeta robotlar topluluğundan müteşekkil, ateş gücü yüksek bir askerî kuvvet vardı.
Bu vahşi ve kaba kuvvet, uzun müddet özellikle yakın ülke yönetimlerinin de korkulu rüyâsı oldu. Baltık ülkelerinden Kafkasya'ya, Orta Asya'dan Karadeniz sâhilindeki ülkelere kadar, Rusya'ya yakın veya komşu olan bütün devletler, komünst rejiminden ve bilhassa Kızıl Ordu'dan bir şekilde etkilendiler.
Ne var ki, bütün bu maddî etkilenmeler, yine bir maddî zaman ve mekân aralığı ile sınırlıydı.
Komünizm veya Bolşevizm, bir siyasî iktidar veya bir askerî kuvvet yönüyle zaman içinde durakladı, geriledi ve nihayet çöktü.
Ne var ki, bu yıkılış ve çöküşler içinde çok, ama çok önemli bir şey unutuldu adeta. O da, siyaseten çöken komünizmin geride bıraktığı ahlâkî buhran ve mânevî tahribat yönü.
İşte bu tahribat, artarak devam etti, el'an de devam ediyor.
Zira komünizm, mânen ve ahlâken bir "ibahe mesleği"dir. Bu da, "Helâl–haram ayrımı yok, herşey mübah, herşey serbest" demektir.
Bolşevik baykuşları, işte yıllar yılı bu şarkıyı okudular, bu teraneyi seslendirdiler. Hayat ve yaşayış tarzlarını da buna göre şekillendirdiler.
Haliyle, etkili de oldular. Çünkü, koca bir ülke, süper bir devlet bütün kuvvetiyle bu zihniyetin arkasında durdu. Komünizmin ibahe yönünü böyle bütün cazibedarlığıyla yaşadı ve bunu yaymaya, yaşatmaya çalıştı.
Hangi din ve milliyetten olursa olsun, insanlar bu cereyandan, bu mâviyattan mahrûm hayat tarzından etkilendiler.
Nefis ve şeytanın hoşuna giden, herşeyi mübah gören dünyanın kuzey kutbu tarafından çıkıp dünyaya yayıldığı için, Bediüzzaman Hazretleri buna "şimâl cereyanı" ismini veriyor. Bu şimâl cereyanını insanlığa yaymaya çalışanlara ise "Bolşevik baykuşları" diyor.
Bolşevik baykuşları, pekçok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de gizli–açık her türlü faaliyette bulundular. Bir yandan siyasî ve ideolojik mânâda çalıştılar, bir yandan da insanlarımızı bambaşka bir hayat tarzına alıştırmaya koyuldular. Ki, en tehlikelisi de budur.
Bazıları, komünizmi sadece bir siyasî iktidar meselesi olarak gördüler. Siyaseten çökünce, komünist tehlikesi de biter zanettiler.
Oysa, asıl büyük tehlike, hayatta ve ahlâkta yaşanan dehşetli tahribat idi. Ne acıdır ki, siyasî komünistlik yıkıldıktan sonra da bu tahribat devam etti.
Daha da acısı şu ki, insanlar ve insanlarımız bu dehşetli tahribatın farkında değiller. Farkında olmadıkları için de, komünizmin yol açtığı ahlâkî dejenerasyundan ciddi şekilde etkilendi, etkilenmeye devam ediyor.
İşte çevremizde olup bitenleri görüyoruz. Kişinin kimlik bilgilerinde İslâm yazıyor; ancak, onun yaşadıkları ile İslâmiyetin bir alâkasını bulamıyorsunuz.
Demek ki, dehşetli şimâl cereyanını mütemadiyen seslendirip duran Bolşevik baykuşları, Müslümanları dahi fenâ halde etkilemiş, bir kısmını inandıkları dinî hakikatlerin tam aksi istikametindeki bir hayat tarzına doğru sürükleyip götürmüş.
İşte, bu tehlikenin farkında olamamak, daha büyük bir tehlikeyi dâvet ediyor: Bütün mefahirini dehşetli lekedar edecek, bütün mukaddesatını mahvedecek bir nesl–i âti tehlikesi...
07.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|