Aktütün Karakolu baskını
“HAKKÂRİ ili Şemdinli ilçesi bölgesinde bulunan Aktütün Jandarma Sınır Bölüğü’nün batıdan emniyetini sağlayan Bayraktepe’deki unsurlarına karşı 03 EKİM 2008 günü öğleden sonraki saatlerde bölücü terör örgütü tarafından Irak’ın kuzeyinde bulunan ağır silâhlarının da desteği ile saldırı girişiminde bulunulmuştur.
Çatışmalar esnasında bir astsubay, altı uzman erbaş, sekiz erbaş ve er olmak üzere 15 güvenlik görevlisi şehit olmuştur. Zayiatın büyük kısmı, Irak’ın kuzeyinden yapılan ağır silâh atışları nedeniyle meydana gelmiştir.
Saldırıdan önce, bir jandarma özel harekât timi ile takviye edilen emniyet unsurlarının bulunduğu Bayraktepe Bölgesi’nde bir bölüğe yakın kuvvet bulunmaktaydı. Ayrıca, bölge gelişmelere bağlı olarak bir jandarma özel harekât bölüğü ve bir komando bölüğü ile de takviye edilmiştir. Çatışmanın başlamasından önce görüntü alınan bölgeler, topçu ve havanlarla ateş altına alınmış ve iki kol taarruz helikopterleri de bölgede görev almıştır.
Ayrıca, Aktütün Karakolu’na on kilometre mesafede Irak’ın kuzeyinde bir terörist grup tesbit edilmiş ve bu terörist grup önce Hava Kuvvetleri, daha sonra topçu tarafından ateş altına alınmıştır.
Çatışmalar, akşam karanlığına kadar devam etmiştir. Çatışmada yaralanan personel, tedâvi edilmek üzere uçakla Ankara’ya getirilmektedir. İki uzman erbaş ile henüz temas kurulamamış olup bölgede arama faaliyetleri devam etmektedir.
Çatışmalar süresince, 23 terörist etkisiz hale getirilmiş olup Hava Kuvvetleri ve topçu ateşleri sonucunda etkisiz hale getirilen terörist miktarı henüz tesbit edilememiştir.” (1)
Baskın ile ilgili Genelkurmay Başkanlığının basın açıklaması yukarıya çıkarılmıştır.
Şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine sabırlar dilerim. Etnik terörün harekât alanı haline gelmiş olan sınırları kontrol eden sınır karakolları, baskınların bir numaralı hedefleri durumundadır. Bu karakolları savunan askerlerimiz de, şavaş halindeki birliklerin en ilerdeki emniyet kuvvetleri konumundadır. Şehitlerimiz mutlak şehit, tecavüze maruz kalan ve cansiperane mevkilerini savunan askerlerimiz de gazilerimizdir. Onlar vatanımızın gerçek sahipleridir. Allah (cc) kutsal mücadelelerinin ecrini nasip etsin. Ne mutlu bu şuur ile görev yapan şehit ve gazilerimize..!
Terör örgütünün etkili eylemleri, güvenlik kuvvetlerimizin arazide tertiplenmeleri safhasını içeren ilkbahar ayları ile toplanma hazırlığı içinde bulundukları sonbahar aylarında vuku bulmaktadır. Küçük çaplı ancak sınır içinde yaygın tahrip ve pusu eylemleri de atama sebebiyle muvazzaf personelin görev değişikliğinin yapıldığı Temmuz ayında yapılmaktadır.
Son baskın, uzun bayram tatilinin ortasında ve kış konuşlanmasının hazırlıklarının yapıldığı bir tarihe ve gün içinde de Cuma saatine, öğle yemeği vaktine, personelin çoğunun açıkta bulunduğu zamana rastlatılmıştır.
Mevsim itibarı ile yapıldığı tarih, Şubat ayında yapılan sınır ötesi kara harekâtı ve yıl boyunca yapılan hava taarruzları neticesinde büyük kayıplara uğrayan terör örgütünün yurt içi unsurlarının kış tertiplenmesinde, bulundukları köy ve mezralarda sıkıntı çekmesini önleyecek psikolojik ortamın temin edilmesi amacıyla, ‘varız ve etkiliyiz’ mesajının verilmesini sağlamak için seçilmiş olabilir. Yani, özetle yurt içindeki unsurlarının moralini düzeltmek ve kış tertiplenmesini kolaylaştırmak amacına matuftur diyebiliriz.
Baskını gerçekleştiren gruplar muhtemelen, Küçük Zap ve Şemdinli Çayı Vadilerindeki Baysan, Mezi, Karyadere ve Avaşin Kamplarından 01/02 Ekim gecesi hareket etmiş; 02 Ekim gündüzünü harekât üslerinde geçirmiş; 02/03 Ekim gecesi de baskın mevzilerine yerleşmiş; hareketliliği haber alarak emniyet tedbirlerini gece boyu arttıran güvenlik güçlerimizin durumunu dikkate alarak eylemini, birliklerimizin daha hazırlıksız olacaklarını değerlendirdikleri ve gece görüş ve diğer teknik donanım üstünlüğünün işe yaramayacağı, kendi ateşlerini daha iyi tanzim edebilecekleri, gündüz ve öğle vaktinde gerçekleştirmiş olabilirler.
Güvenlik Kuvvetlerimiz Genelkurmay Bildirisinden de anlaşılacağı üzere ve muhtemelen, istihbarat kanallarından terörist grupların hareketliliğini tesbit etmişlerdir. Hem mevzilerin takviyesi hem de sınır ötesi topçu ateşinin açılması ve helikopterle silâhlı taarruz harekâtının yapılması, hareketliliğin haber alındığını göstermektedir. Muhtemelen iki geceyi en üst düzey güvenlik tedbiri ile geçiren birliklerimiz, yorgunluğun ve beklenen baskının gece gerçekleşmemiş olmasının etkisi ile daha düşük alarm durumuna geçirildiler ve baskın anında açılan ilk ateşler sebebiyle de ağır zayiata maruz kaldılar.
Gayri nizamî kuvvetlere karşı sabit tesislerin ve mevzilerin savunulması ve savunma tedbirlerinin sürekli en üst düzeyde muhafaza edilmesi mümkün değildir. Yorgunluk, bıkkınlık, haber ve bilgilerin beklenen zamanda tahakkuk etmemesi gibi sebeplerle tedbirlerdeki gevşeme anını bekleyerek baskının yer ve zamanını tesbit etme inisiyatifinin terörist grupların elinde bulunması, sabit birlikleri, sürekli baskına uğrama riski ile karşı karşıya bırakmaktadır. Yani inisiyatif daima hareket halinde olandadır. Aktütün Karakolu baskının ağır bilânçosunun sebebi araştırılıp tenkit edilirken bu husus göz ardı edilmemelidir.
Sabit karakol ve birliklerin bu hassasiyetini ortadan kaldırmak ve terörist grupları baskına uğratmak için, bu grupları kendi seçtikleri yer ve zaman dışında, birliklerimizin kesin üstünlüğüne imkân veren yer ve zamanda, çatışmaya zorlamakla mümkündür. Yani inisiyatif teröristlerin elinden alınmalıdır.
TSK’nın bu imkânı vardır. 24 yıllık tecrübe, antiterör birliklerimizin kontr-atakla sabit tesislerin savunulması taktiklerini geliştirmiş olması gerekirdi. Yani sabit tesislere yönelen terör gruplarının hazırlıkları taarruzî harekât ile bozulmalı ve dezavantajı avantaja çevirerek, bir taraftan sabit tesis ve birliklerimiz korunmalı diğer taraftan da teröristlere azamî zayiat verdirilmelidir.
Aktütün Karakol baskınına dönersek, terörist grupların hareketliliğinin tesbit edildiği andan itibaren, yeteri kadar özel harekât timi hareketliliğin tesbit edildiği koordinatlara ve en yakın sınır ötesi PKK kamplarına sızdırılmalı idi. Teknik üstünlük dikkate alınarak geceleyin, istihbarat desteği ile, özel timler terörist gruplarla temas sağlayacak şekilde yönlendirilmeli ve sabit tesislere baskın gerçekleşmeden terörist gruplar pusuya düşürülmeli ve sınır ötesi kamplarına baskın yapılmalıydı. Hava desteği ve topçu atışları da sızan özel timlerin gözetleyerek tarif ettikleri hedeflere yapılmalıydı.
Sınır ötesi harekât da bu tür operasyonlardan oluşmalıdır. Terörle mücadelede istihbarat, eğitimli birlikler kadar önemlidir. Tesbit edilebilen her hedef uygun büyüklükteki birlikle bertaraf edilmelidir. Teröristlerin yakasına yapışılmalı, hiç bırakılmamalıdır. Teması kesmeye muvaffak olan her terörist grubun baskın için bir potansiyel oluşturacağı unutulmamalıdır.
Bu uygulama TSK için, yeni bir konsept ve görev bölümüne ihtiyaç göstermektedir. Terörle mücadelenin yurt içi bölümü Jandarma Genel Komutanlığına bırakılmalı, yurt dışı ise Genelkurmay Başkanlığının sorumluluğunda bulunmalıdır.
PKK Terörünün yoğun olarak görüldüğü bölgedeki jandarma birlikleri bir komuta altında bulunmalı; Sınır ötesi harekât için Özel Kuvvetler Komutanlığı görevlendirilmeli ve bölgeye intikal ettirilmelidir.
Jandarma Asayiş Komutanlığı ile Özel Kuvvetler komutanlığı bölgede yeni oluşturulacak bir taktik Komutanlığa bağlanmalıdır. Bunun için yeni bir karargâh ve yeni bir orduya ihtiyaç vardır. Bu komutanlığa yeteri ölçüde hava gücü ve helikopter de tahsis edilmelidir.
Mevcut Kara Kuvvetleri iç güvenlik ve komando birlikleri Jandarma Genel Komutanlığına devredilmelidir.
Jandarma Genel Komutanlığının iç güvenlik harekât ihtiyacı için, yükümlülerden muvazzaflık hizmetleri sırasında, eğitim merkezlerindeki temel eğitimi müteakip yetenekli oldukları tesbit edilenlerden ve gönüllü olanlardan, ücretleri karşılığında, hizmet sürelerini 3-4 yıla çıkarmak suretiyle özel birlikler teşkil edilmeli ve bu birliklerin personeli özel eğitime tabi tutulmalıdır.
Terörle mücadelede askerî harekâtın yanı sıra, bölgede siyasî, sosyo-kültürel ve ekonomik tedbirler de bizzat Bakanlar Kurulu tarafından yerinde alınarak uygulamaya sokulmalıdır.
Terör belâsından kurtulmanın yolu, devletin bütün gücü ile ve bütün saplantılardan kurtularak bölgede yoğunlaşması ile mümkündür.
Bu yolda umut verici gelişmelerin yakın olduğu inancıyla ve bu gün milletçe yaşadığımız üzüntünün daha huzurlu ortamlara vesile olacağı düşüncesi ile tekrar şehitlerimize rahmet, ailelerine sabırlar diliyorum.,
(1)Genelkurmay Başkanlığı 04 Ekim 2008 tarihli Basın Bildirisi
|
Ramazan bitti, günaha devam!
On bir ayın sultanı mübarek Ramazan, bu sene de geldi gitti. Ama, bu gelip gitmeyle tabii ki ömrümüzden de bir ay aldı götürdü. Bu bir ayı nurlu bir şekilde; dolu dolu değerlendirip geçirmiş olana ne mutlu! Ama, değerini, kadrini, kıymetini bilmeden geçirenlere, hele bir de oruç tutanlara muhalefet edercesine onların yüzüne adeta, açıkta içtiği sigara dumanını üfürenlere ise yazıklar olsun!
Bunu ne için söyledim? Ramazanın son günlerinde kızımın Avrupa’dan bir arkadaşı misafir olarak bize geldi. Biraz bizim Ramazan ve Bayram âdetlerimizi de yerinde görüp, incelemek için gelmiş. Fatma Nur’un tercümanlığı ile demiş ki; “Siz oruç tutarken ben nasıl yiyip içeceğim, size ayıp olmaz mı?” Hey Allah’ım! Hani kaba bir Anadolu tâbiriyle elin gâvuru böyle diyor; bizim, bizden bildiğimiz utanmazlar da inadına, dikine gidiyor. Aynı gün, Kadir Gecesi programı için vakfımıza birkaç tanıdıkla giderken, tam Bursa Ulu Camii’nin önünden geçiyorduk. İnsanlar Ulu Cami’de Kadir Gecesini ihyâ etmek için civar vilayetlerden bile gündüzden gelmişler, kalabalık bir vaziyette iken, kadının biri utanmaz bir tavırla sigara içiyor ve adeta yüzümüze dumanını üfürerek, tehdit ediyordu. Utanmazlığın bu kadarına pes doğrusu.
Neyse, onları Allah’a havale edelim. İşte bu mübarek Ramazan, Müslümanlara öyle bir tesir ediyor ki; neredeyse melekleşiyor insanımız. Ramazan’dan önce dinî hayatı çok düzenli olmayanlar dahi o günde, kendini sigaya çekiyor; orucun yanında, beş vakit namaza başlıyor. Allah affetsin eğer birtakım günahlara (isteyerek veya istemeyerek) bulaşmışsa, onlardan da sıyrılıp mübarek Ramazanını idrak etmeye çalışıyor. Birçoğu da hidayet nimetinin nasip olmasıyla, o eski halinden kurtulup, günahlardan elini çekerek istikamet üzere gidiyor. Ramazan’ın hürmetine Allah, o kullarına dünya ve ahiret saadeti nasip ediyor.
Tabiî, en çok üzüldüğümüz de, Ramazan ayında; içki, kumar vs. gibi menhiyâtlara, Allah’ın yasakladıklarına dûçâr olan insanların onları terk edip, bir ay boyunca ahsen-i takvim merdivenini tırmanırken; nefis ve şeytanın desisesiyle, son günlere doğru Ramazan’ın çabuk bitmesini arzu edip, günahlarına kaldığı yerden devam etme istek ve heveslerine mağlûp olmasıdır. Ve Ramazan’dan sonra da aynen öyle yapıyorlar. Tabiî, bu sefer merdivenden inmeye başlayıp, esfel-i sâfilîn tarafına yönelmeleri cidden bizi müteessir ediyor. Allah; akıl, fikir versin.
Halbuki, insan düşünse; günler, aylar, yıllar sür’atle geçiyor. Çocukluk, gençlik derken ihtiyarlık gelip çatıyor ve artık kabristana yönelmenin neticesinde ölüm denilen gerçekle yüz yüze geliveriyoruz. Tatlı gelen haramlar, acı neticeleriyle insanın boynunda kalıyor. Eğer, acele tövbe edip, istiğfar sabunuyla o kir ve pisleri temizlemeden bu dünyadan göçüp giderse, yazık oluyor ona.
Lüzûmsuz, günahlı ve çabucak geçip giden lezzetlerin elemini boynunda taşıyanlardan olmaktan Allah’a ilticâ ediyor; o sığınmanın acizliğiyle, elemi geçip lezzetli Cennet meyveleri şekline dönen işler yapmayı Rabbimizden niyaz ediyoruz.
|