Hızla geçen zaman, Ramazan’ı da aldı götürdü bizden, bayramla buluşturdu, bayram sonrası günlere eriştirdi… Bir buz gibi eriyen anlar, geriye bıraktıkları ve ileriye gönderdikleriyle değerlendi veya değersizleşti…
Kutlu günler geçirdik oruç ayında; şükrün ve tefekkürün âfâkî ve enfüsî zirvelerinde dolaştık; buraya ne için geldiğimizi, asıl var olma sebebimizi, nereye gideceğimizi, gideceğimiz yere göre hazırlık yapmamız gerektiğini idrak ettik…
Şimdi ne yapmalıyız, bir yıl Ramazan’ın gelmesini mi beklemeliyiz; derunî düşüncelere dalmak, ulvî hislerle dolmak için, yoksa dünyevîliğin her yönden saldırdığı demlerde kalp kabında biriktirdiklerimizi idareli mi kullanmalıyız? Kesretin sel gibi önüne geleni devirdiği sularda, sakin limanlara ulaşmak Ramazansız ne mümkün?
Açlığı hissetmek, susuzluğu içmekle beden zindeleşir, ruh incelir, nefis tezkiye olur, insî ve cinnî şeytanlar uzaklaşır, Kur’ân kalbe inzâl olur…
Kur’ân’ın nüzulüyle kudsîleşen ayda alıştığımız okumalara aynı hızla devam edebiliyor muyuz şimdiki zamanlarda? Aklımız, kalbimiz, lâtifelerimiz daha kirlenmeden aynı heyecanla bütün cihazatıyla Kur’ân’a muhatap olma hassasiyetimizi sürdürüyor muyuz? Sabır dersini iyi almış mıyız; ibadetlere, mûsibetlere, günahlara karşı? Arada bir kendimizi yokluyor muyuz, sessizliğin o sakin demlerinde, içimizin konuşmalarını dinleyerek?
Melekleşen ruhumuzun çamura düşmemesi için ciddî düşüncelere dalıyor, ulvî duâlarla yalvarıyor, ubudiyet tutunmalarıyla mücahede ve mücadele ediyor muyuz nefsî ve şeytânî şerirlere karşı?
Kalbimize nazar, aklımıza bakabiliyor muyuz Ramazanda neler biriktirmişiz diye? Hayatımıza misafir olan yeni alışkanlık neler; evden abdestli çıkmak, abdestsiz yatmamak, Kur’ân ve Risâle okumalarında daha ciddî ve disipline olmak, tesbihatı daha bir önemsemek, Cevşen, Celcelutiye, Tahmidiye ve diğer duâları dikkatle okumak, zaman tanzimini hizmet ve ahiret işleri önceliğine göre yapmak, zihnen tefekkür, kalben ubudiyet, lisanen zikirle dolmak…
Trafiğin en yoğun olduğu durumlarda zihnen bir meselenin müzakeresiyle meşgul olmak, öfkeyi yutmak, Hakkı ve sabrı tavsiye etmek, istiâze ve istiğfara sarılmak, af ve âfiyet istemek, varlığı ve var olmayı Kur’ân ve iman hizmetiyle bilmek… Hizmet dâhilinde gücenen ve gücendiren olmamak, kendi kusurlarıyla meşgul olmak, gıybet edenden, gıybet edilen meclislerden uzak durmak, dünya didişmelerine girmemek, kalbin köşelerine sığınmak…
Evet, siz oruç tutmuşsunuzdur, oruç da sizi… Karşılıklı tutunmaları nafilelerle sürdürüyorsanız Ramazan sizde misafirdir, her gecede de Kadir Gecesi parıltısıyla aydınlanıyorsunuzdur… Kadir Gecesine ulaşmak için bir yıl beklemenize gerek yok, dikey bir yükselme ile her geceyi Kadir Gecesinde seyredebilirsiniz…
Bütün karanlıklardan kurtulmak için böylesi bir yükselmeye ihtiyacımız yok mu? Öyleyse dünya ağırlıklarını bırakıp, ruha hiffet kazandıran iyi alışkanlık kazanmak için buyurun muhasebeye… Nereye kadar? Nefesler bitinceye kadar, nefisle mücahede ve mücadeleye devam.
07.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|