Geçen sene yüreğimizi dağlayan "Dağlıca katliâmı" üzerindeki sis perdesi henüz kaldırılamamışken, şimdi de bir başka katliâmla yüreğimiz bir kez daha dağlandı.
Son katliâmın yeni adresi, bu kez Irak sınırına 4 km mesafede bulunan Aktütün karakolu...
Terör örgütünün baskınına uğrayan bu karakoldaki mâsum askerlerimizin on yedisi daha kara toprağın bağrına düştü. Acılı feryatlar arşa çıkarken, gözyaşları yine sel olup aktı.
Hangi merhametsiz yürek, hangi taşlaşmış yürek var ki, yaşanan manzara karşısında yanmasın, dağlanmasın...
Ahtapot gibi kolları bulunan terör odakları hariç tabiî. Onların zaten istediği bu ve hatta daha da beteri: Kan revân olsun. Ortalık kan gölüne dönsün. Kin, öfke, düşmanlık hisleri gözyaşlarıyla birlikte kabardıkça kabarsın.
Ancak, artık hiçbir şüphemiz kalmadı ki, mahiyeti kapkaranlık olan bu terör örgütü, aynı zamanda bir taşerondur. Biryerlerin, yahut birkaç yerin taşeronluğunu üstlenmiş olduğunu, bugün dünden çok daha perçinlenmiş bir kanaatle ifade edebiliyoruz.
Yine hiç şüphe yok ki, terör örgütü bunca işi tek başına yapmıyor, yapamıyor, yapamaz da. Dış odaklardan olduğu gibi, Ergenekon gibi iç odaklardan da onun mutlaka işbirlikçileri, destekçileri, stratejistleri, yahut yönlendiricileri var.
Ne var ki, bütün bunlar kalın ve kapkara bir duman tabakasıyla kaplanmış vaziyette. Etkili ve yetkili kurum ve kuruluşlar, bu karanlık dehlizleri bir türlü aydınlatamıyor.
Gariptir ki, adlî merciler bir yana, hiç olmazsa teknik bilgi noktasında konuşması gerekenler dahi suskunluk orucuna niyetlenmiş gibi duruyor.
Durum böyle olunca da, ne yazık ki, Aktütün hadisesini kaplayan kara dumanlar bir türlü izale olup gitmiyor.
Şimdi, bu ve emsâli cinayetlerde suçu ve ihmâli bulunanlar adeta es geçilerek, terör olaylarını önlemek için yeni çare arayışları gündeme getirilmeye çalışılıyor. Çalışılsın, buna itirazımız yok. İnşaallah müsbet ve hayırlı neticeler de alınır.
Dileğimiz, temennimiz şudur: Dışa karşı diplomasi silâhı en tesirli bir sûrette kullanılsın; içeriye yönelik ise, terörden beslenen karanlık dehlizler tek tek tesbit edilerek aydınlatılsın ve sür'atle gereği yapılsın.
Emin olun, eğer baltanın bir sapı da içerden olmasaydı, terör örgütü bu derece tesirli olup palazlanamazdı.
Tarihin yorumu 9 Ekim 1944
Anıtkabir'in temelini Saracoğlu attı
Ankara Rassattepe'de yapılması kararlaştırılan Anıtkabir inşaatının temeli Başbakan Şükrü Saracoğlu tarafından atıldı. (9 Ekim 1944)
Tâ 1941'den beri uzun süren araştırmalar ve yarışmaya açılan proje çalışmalarının ardından, M. Kemal için yapılacak Anıtmezar'ın nihayet Rasattepe'de inşa edilmesine karar verildi.
Toplam 750.000 m²'lik bir alan üzerinde inşa edilen bu yapı, tam okuz sene sürdü. Açılışı ise, 10 Kasım 1953.
Yarışmaya katılan yerli yabancı 47 proje içinde, hükümet komisyonu tarafından Prof. Dr. Emin Onat ve Doç. Dr. Ahmet Orhan Arda'nın projesi kabul edildi.
İnşaatta kullanılan çeşitli renklerdeki taş, mermer ve traverten, yurdun muhtelif bölgelerinden (Afyon, Çanakkale, Hatay, Adana, Bilecik, Polatlı, Çankırı, Kayseri...) getirtildi. Bunlar arasında en dikkat çekici olanlardan biri, 40 ton ağırlığındaki mermer lahittir. Yekpare mermerden müteşekkil olan bu lahit, Osmaniye'den (Adana) getirtildi.
Tasarım ve proje safhası 4 yıl, inşaat müddeti ise 9 yıl süren Anıtkabir'in yekûn maliyeti hakkında derli–toplu ve güvenilir herhangi bir bilgiye ulaşamadık.
Netice: Projenin sahibi CHP olduğu gibi, inşaatın temelini de onlar atmış. Üstelik, İkinci Dünya Savaşının bütün şiddetiyle devam ettiği ve ülkemizde de açlığın, kıtlığın, yokluğun kol gezdiği o "kaht û galâ" günlerinde, bu projenin gerçekleştirilmesi için yüksek miktarda bütçe aktaran Halkçılar, dört aşamalı yürütülecek bu büyük inşaat ile alakalı hemen herşeyi 1950'den evvel tamamlamışlardı.
09.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|