"Gerçekten" haber verir 09 Ekim 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

CEMİL YÜZER

OHAL ZATEN KÂGIT ÜZERİNDE KALKTI

Aktütün saldırısından sonra askerin tekrar gündeme getirdiği yetki taleplerini değerlendiren Emekli Hakim Albay Ümit Kardaş, “Bu tamamen bir kısır döngüdür. Bunu artık gündemimize bile almamamız lâzım. O bölge zaten bir dönem sıkıyönetimle idare edildi, ardından çok uzun bir dönem OHAL uygulandı. OHAL kalktı, ama zannediliyor mu ki gerçek mânâda kalktı? Kâğıt üzerinde kalktı, ama fiiliyatta hâlâ OHAL gibi bir durum söz konusu” dedi.

HÜKÜMET ELİNİN TERSİYLE İTMELİ

Kardaş şöyle konuştu: “Bunu denediniz; iç-dış askerî operasyon, yargıyla, hukukla oynamak, hepsini yaptınız, sorunu çözemiyorsunuz işte. İnsan bir işi bir defa yapar, olmuyorsa başka birşeyler düşünür. Asker böyle teklifleri sunduğunda, hükümetin elinin tersiyle itmesi lâzım. Aktütün karakolunun basılmasıyla, bu taleplerin ne alâkası var? Askerin istediği maddeler olsaydı, o karakol basılmayacak mıydı?”

Aktütün karakoluna yapılan terör saldırısının ardından yaşanan gelişmeleri, tartışmaları ve soru işaretlerini Emekli Hâkim Albay Ümit Kardaş’a sorduk. Yeni Asya’ya konuşan Ümit Kardaş, askerin istediği 5 maddelik yetki arttırımıyla OHAL şartlarının oluşacağını ve bunun hiçbir sorunu çözmeyeceğini aktardı. Ayrıca Kardaş, “Terörün kökünü kazıyacağız” diyen Genelkurmay eski başkanının da sorgulanmasını istiyor.

Öncelikle Aktütün Karakoluna yapılan saldırının amacı neydi? Mecliste bugün (dün) görüşülecek tezkerenin reddedilmesi için gözdağı mı vermek istediler?

Bu konuda tek neden değil de birkaç neden olabilir. Türkiye’yi belirli bir noktaya sürüklemek istiyorlar. Dikkat ederseniz devletin bir takım refleksleri var, o refleksler aynen tekrarlanıyor. Yani örgüt hangi stratejilerle bu eylemi yaptı? Bir kere var olduğunu, güçlü olduğunu göstermek istiyor. Önümüzde yerel seçimler var. Eylemden sonra bölgeye yönelik yapılacak operasyonların ve baskıların artmasıyla yerel seçimlerde halka “Özgürlüklerinizi kısıtlıyorlar” diye propaganda yapacaklardır.

MİT ile Emniyetin, saldırı yapılmadan 10 gün önce Aktütün’e terör örgütünün yapacağı harekâtla ilgili istihbarat sağladığına dair medyada haberler çıktı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Dağlıca’da da aynı durum söz konusuydu, burada da aynı şeyi görüyoruz. Ama gerçek bir demokrasi olsa, böyle bir olayda bir defa en üstteki sorumlunun, yani Genelkurmay Başkanı istifa eder veya istifası istenir. Çünkü böylesine derin bir ihmal görünüyor. Bunun da net bir şekilde anlaşılması ve araştırılması lazım. Şimdi biz şunu bilmiyoruz: Genelkurmay Başkanlığı bu konuda bir soruşturma yapıyor mu? Sivil otorite bunu ondan istedi mi? Bunun gibi bir sürü soru var ve bu gibi soruların açığa çıkması saydamlık ve şeffaflıkla ancak mümkün. Böyle bir şey Türkiye’de cereyan edemi-yor maalesef. Yani Dağlıca’da da gördük ki Türk Silâhlı Kuvvetleri “Ben kendimi denetlettirmem. Benim hatalarım varsa ben bilirim, ben çözerim. Kol kırılır yen içinde kalır” şeklinde bir anlayış içerisinde. Gerçek bir demokraside ve hukuk devletinde böyle bir şey olmaz. En azından sivil/siyasî otorite bunun hesabını sorar orada ne gerekiyorsa yapar ve gerekeni askerden ister. Şimdi bu durum bizde yok. Sivil otorite de bunu yapmı-yor, asker de yapmıyor, biz de sadece tahmin yürütebiliyoruz. Soru soruyoruz, cevap alamıyoruz. Burada böyle bir sorun var. Dikkat ederseniz, Avrupa Birliği sürecindeki en önemli mesele nedir, tüm kurumların, şeffaflaşması, saydamlaşması ve hesap verebilir olmasıdır. Şimdi bir kurum kalkıp da “Biz hesap vermiyoruz.” diyorsa, burada temel bir sorun vardır.

Peki, istihbarat verilmesine rağmen tedbir alınmamasını bir zaaf olarak değerlendirebilir miyiz?

Tabiî ki bir zaaf görünüyor, yani haber verilmiş de neden tedbir alınmadı? Kaç saat bir çatışma sürdü? Niçin onlara bir hava desteği gitmedi? Ayrıca durum sadece bu dönemle de sınırlı değildir. Genelkurmay eski başkanı Büyükanıt’ı da sorguya çekmek gerekir. Bizi niye kandırdı? “Operasyon yapalım biz terörün kökünü kurutacağız” diye operasyon için çok fazla ısrarlı oldu. Hatta “Her yeri bombaladık, yüzlerce kişiyi öldürdük, hedefleri vurduk, BBG evi gibi” dendi, ama şimdi bakıyoruz ki hiç de öyle değilmiş. Burnunuzun dibine girip gündüz vakti saatlerce çatışıp gidiyorlar, o zaman bunu Genelkurmay eski başkanına sormamız lazım.

Bu saldırıyla birlikte kamuoyunda bir eleştiri/sorgulama kültürü oluştu. Daha önce asker bu şe-kilde eleştirilemiyordu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Görülüyor ki sistem ve kurumlar, kendi kendilerini arındırmıyorlar. Vatandaşında artık canına tak etti. Yani bu hakikaten tahammül edilebilecek bir durumu aştı. Halk, ölen çocukların aileleri, vicdan, akıl, izan sahibi insanlar kalkıp, örgüte değil hükümete, partilere askerî bürokrasiye hesap soracaklar. Bir takım sivil itaatsizliklerle sorgulayacaklar, “Çöz kardeşim bu sorunu, benim çocuğum niye gidiyor orda ölüyor, bu mânâsız durumun anlamı nedir” diye baskı yapacaklar. Bunun başka yolu yok. Yoksa siyasetten bir şeylerin beklenmesi gibi bir durum yok.

Asker terörle mücadele için 5 maddelik yetki arttırımı istiyor hükümetten. Medyada “OHAL yetkisi” olarak da yorumlandı bu maddeler. Sizce OHAL şartlarının yeniden oluşması, Kürt sorununun çözümü veya terörle mücadelede katkı sağlar mı?

Bu tamamen bir kısır döngüdür. Bunu artık gündemimize bile almamamız lâzım. O bölge zaten bir dönem sıkıyönetimle idare edildi, ardından çok uzun bir dönem OHAL uygulandı. OHAL kalktı ama zannediliyor mu ki gerçek mânâda kalktı? Kâğıt üzerinde kalktı, ama fiiliyatta hâlâ OHAL gibi bir durum söz konusudur. Oradaki insanlar zaten yıllarca bunun sıkıntısını yaşadılar, şimdi de kalkmışlar sanki orada çok büyük bir özgürlük varmış da onu kısıtlayıp yeniden ellerinden alacaklar. Zaten orada hak, hukuk, özgürlük yok, neyin neyini kısıtlayacaksınız siz? Bu bir gaflet halidir. Bunu denediniz, askeri operasyon, iç-dış operasyon, yargıyla, hukukla oynamak, hepsini yaptınız, sorunu çözemiyorsunuz işte. Yani insan bir işi bir defa yapar, baktın olmuyorsa başka bir şeyler düşünür. Asker böyle teklifleri sunduğunda, hükümetin elinin tersiyle itmesi lazım. Kalkıp da hükümet, sorunlar bu şekilde çözülmez diyemiyor askere. Şimdi, Aktütün karakolunun basılmasıyla, askerin bu taleplerinin ne alâkası var? Askerin istediği bu maddeler eğer olsaydı, o karakol basılmayacak mıydı? Hiçbir manası olmayan hareketler bunlar.

CEMİL YÜZER

09.10.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (05.10.2008) - Her sabah kalktığımda Müslüman olduğum için Allah’a şükrediyorum

  (29.09.2008) - ULUSALCILIK-KEMALİZM-MİLİTAN

  (24.09.2008) - MEDYA BİZDEN ÖNCE GÖRDÜ

  (22.09.2008) - 28 Şubat’ın Andıçcı askerlerine dâvâ açılsın

  (15.09.2008) - Bu çarpık düzen AB ile değişir

  (01.09.2008) - Ramazan, kardeşlik sofrasına dönüşmeli

  (29.08.2008) - Gıda israfı, Gıda Bankası ile önlenir

  (25.08.2008) - Atatürk dönemi diktatörlüktür

  (23.08.2008) - Talia Morgül: “Ceylan, evlendiğimiz gün bile risâle yazmakla meşguldü”

  (18.08.2008) - “Mazlûmun inancına bakılmaz”

 
GAZETE 1.SAYFA

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır