Yaklaşık on yıldır koca Osmanlı Devletini adeta bir Balkan çetesi gibi yönetmeye çalışan İttihat–Terakki hükümeti, Talat Paşanın 8 Ekim (1918) günü Sadrâzamlıktan istifasıyla birlikte sona ermiş oldu.
Bu istifanın asıl sebebi, dört yıldır davam eden Birinci Dünya Savaşındaki mağlubiyetin kesinlik kazanmasıydı.
Tam beş gün müddetle gizlenen bu istifanın resmiyet kazanması ise, ancak 13 Ekim'de mümkün olabildi. 14 Ekim günü ise, yine İttihatçılara yakın bir isim olarak bilinen Ahmet İzzet Paşa Sadâret makamına getirildi.
Hem müşiriyet, hem de vezâret pâyesiyle Sadârete tayin edilen İzzet Paşa, eski Harbiye Nâzırı olduğu için, siyaseti olduğu gibi askerî idareyi de aynı anda üstlenmiş oldu.
Ne var ki, bu olağanüstü dönemde hükümet idaresinde bulunmak kolay değildi. Nitekim, İzzet Paşa da Sadâret makamında ancak bir ay kalabildi. Onun yerine Tevfik Paşa getirildi. Toplam beş kez Sadâret makamına çıkıp inen Tevfik Paşa, aynı zamanda son Osmanlı Sadrâzamıdır.
İttihatçılar var, yok
Aslen Trakya çingenelerinden olduğu rivâyet edilen Talat Paşanın istifasıyla birlikte, İttihatçı hükümetlerin sonu da gelmiş oldu. Ancak, kendi içinde zaten bir koalisyon görünümü arz eden İttihatçılık geleneği devam etti.
Öyle ki, Millî Mücadele yıllarında ve Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da, aynı gelenek varlığını korumaya ve hükmünü icraya devam etti.
Bir rivayete göre, Anadolu'daki Kuva–yı Milliyenin ilk nüvesi daha 1915 senesinde Enver Paşa tarafından teşkil edildi. Savaşın kaybedilmesi veya işgal ihtimalleri nazara alınarak geliştirilen bu direniş hareketi, yine Enver Paşanın kurmuş olduğu Teşkilât–ı Mahsusayla bağlantılı olarak teşkil edildi.
Kuva–yı Milliye hareketine katılan veya katkıda bulunan hemen bütün şahsiyetlerin (Rauf Orbay, Kâzım Karabekir, M. Kemal, Celal Bayar, Adnan Adıvar, Raşit ve Ethem kardeşler, Bekir Sami, Yusuf Kemal, Ağaoğlu Ahmet, Recep Peker, Hüseyin Avni, Ziya Hurşit, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul, Mehmet Akif Ersoy, Yunus Nadi, Falih Rıfkı, Velid Ebüzziya...) eski İttihatçılardan olması bir yana, İstanbul basınının ilk başlarda Kuva–yı Milliye hareketine ateş püskürmesinin bir sebebi de yine aynıdır: Bu hareketin arkaplânında (başta olduğu gibi) yine Enver Paşa var. Günün birinde gelip yine başa geçecek...
Nitekim, Millî Mücadele yıllarında Enver Paşa ile M. Kemal arasında cereyan eden haberleşme ve mektuplaşmalardan da açıkça anlaşılıyor ki, M. Kemal'in onu kendisine rakip olarak görüp kesin tavır koyması sebebiyle, Enver Paşa yurda bir daha dönememiştir. (Hürriyet, 4 Temmuz 2005)
Çekişme başlıyor
Cumhuriyet kurulduktan sonra, farklı gruplardan müteşekkil yeni Kuva–ı Milliyeci olan eski İttihatçılar, birbirine karşı ciddî bir rekabet ve sürtüşme vaziyeti içine girdiler.
1924'ün sonlarında kurulan Terakkiperver Fırkasında biraraya gelen bir grup eski İttihatçı, Halk Partisinde kemikleşen bir başka İttihatçı grup tarafından "Şeyh Said Hadisesi"nden sorumlu tutularak tasfiye edildi ve siyasetin dışına itildi.
Halkçı grup, kendine rakip olarak gördüğü kadroları değişik tuzak ve kumpaslar kurarak ileriki yıllarda da tasfiye ameliyesine devam etti.
1926'da vuku bulan hayalî İzmir Sûikastı bahane edilerek, Ziya Hurşit'in de aralarında olduğu bir grup eski İttihatçı'yı idam ettiren Halkçılar, 1930'da ise muvazaalı bir anlaşma ile kurdurulan Serbest Fırka'da boy gösteren siyasî kadroların hemen tamamı biçilerek tasfiye edildi.
Eski İttihatçıların en katı ve komitacılıkta rakip tanımayan Halkçılar'ın Cumhuriyet dönemindeki iktidarı ancak 1950 seçimlerinde son buldu. Demokratlara demokrasi içinde kalınarak galebe çalamayacağına kanaat getiren İttihatçıların bozuk kısmı, çareyi darbe ve muhtıralarda bularak ülkeye ve millete çok büyük fenâlık ettiler.
Türkiye, bozuk İttihatçıların kesif tortularından tam mânâsıyla henüz arınabilmiş değil. Arınma süreci devam ediyor.
08.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|