Saadetler, felâketlerden sonra gelir
İnsanlık 19. yy’dan sonra batıl (profan-laik) felsefenin, ehl-i zındıkanın ve (küfr-ü mutlak) mutlak dinsizliğin hücumuna uğradı. Bin yıldır Batıda biriken İslâm ve insanlık aleyhindeki dinsizlik fikirleri Osmanlı’nın zayıflaması ve yıkılması ile birlikte koca Avrupa’yı ve Osmanlı topraklarını istilâ etti.
Önce Birinci Dünya Savaşının çıkmasını fikir bazında destekleyen laik felsefe, 30 milyon insanın ölmesine sebep oldu. 2. Harb-i Umumide de 52 milyon insan öldü.
Batıda, 30 yıl savaşları, 100 yıl savaşları gibi din ve mezhep savaşlarında da çok insan telef oldu. Batı, bu kayıplardan sonra biraz intibaha gelir gibi oldu. İnsan Hakları Beyannameleri yayınlandı. Demokrasi çok güzel gelişmeler kaydetti. Yasalar ve kurallar herkese eşit uygulandı. Bu gelişmelerde Batı insanına refah ve huzur getirdi. Halbuki nimet, kendisine şükredildiği zaman artar. Bu refah ortamı da İslâm hamuru ile yoğrulmadığı ve terbiye edilmediği için maalesef nefis ve şeytana rahat çalışma imkânı verdi. Bunalım, stres, ruhsal ve cinsel hastalıklar Batılı insana musallat olmaya başladı. Özellikle Batı gençliği büyük darbe aldı bu aşırı özgürlük ortamında genç nüfus azalmaya, nesil yaşlanmaya başladı. Gençliği olmayan milletlerin gelecekleri olamaz. Bu yanlış yorumlanan hürriyet ortamında küfr-ü mutlak ve ehli zındıka ortaya çıktı. Nefis ve şeytana hizmet etmeye başladı küfrü mutlak ve ehli zındıka. Halbuki insanlar, ne kadar özgür de olsalar Abdullahtırlar. (Allah’ın kuludur). Özgürlük, demokrasinin hakim olduğu ülkelerde yanlış anlaşıldı. Başkasına zarar verme; ne yaparsan yap şeklinde algılandı. Halbuki Bediüzzaman özgürlüğü şöyle ifade eder: “Hürriyet ne kendine, ne de başkasına zarar vermemektir.”
İşte tam bu sırada bütün insanlığa Rabbimizin, manevî bir yardım eli olarak uzatılan; Kur’ân tefsiri Risâle-i Nurlar Cenâb-ı Allah’ın inayetiyle çok zor şartlarda Anadolu’da intişara başladı.
Üstad Hazretleri “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz” âyetini tefsir ederken, “Ümitvar olunuz: Şu istikbal inkilâbı içinde en yüksek gür sada İslâmın sadası olacaktır” müjdesi ile gerçekten bu gün bütün dünyada İslâmı seçen insanların sayısı çığ gibi artmaktadır.
Üstad Hazretleri daha sağlığında Vatikan’a, Mekke-i Mükerreme’ye, Medine-i Münevvere’ye, Şam’a, El Ezher’e, Hint Müslümanlarına, Japonya’ya, Amerika’ya kısaca ihtiyaç olan her ülkeye, eğitim kurumuna Risâle-i Nur’ları (bütün yasaklamara rağmen) daha elle yazılır yazılmaz gönderiyordu. Mekke’de Hacerül Esved’in, Medine-i Münevvere’de Peygamberimizin Kabr-i Mübareki üzerine konulan Asay-ı Musa ve Zülfikar gibi eserler çok güzel hizmetlere vesile oldu o zamanda.
Bediüzzaman Hazretleri, küfrü mutlakı durdurmak için Medar-ı niza (anlaşmazlık noktalarını) bir kenara bırakarak dindar Hıristiyan ruhanilerle işbirliği yapmayı tavsiye etmektedir. Son zamanlarda ehl-i kitapla yapılan toplantılar, ehl-i kitap mensuplarına verilen iftarlar, Avrupa ülkelerinde yapılan dinî sempozyumlar bunun birer örneğidir.
Ehl-i kitapla yapılan müsbet diyalog ve ilişkiler sayesinde önce en çok yara alan ailenin ve neslin kurtarılması olayıdır. Ahlâk kurallarının hayata geçirilmesi, nikâhlı evliliklerin çoğaltılıp yaşatılması kadının ticarî meta olmaktan kurtarılması inşallah çok güzel neticeler verecektir.
Dünyada en düşük faiz oranı Hollanda’dadır. Bu oran fakirlerden de hiç alınmamaktadır. İslâm öğretmenliği için müracaat eden bir Türk bayanın başı açık olduğu için müracaatı kabul edilmedi. ‘Eğer İslâmî dersler vereceksen başın örtülü olmalı’ diyor kısaca Hollanda.
Bu Ramazan’da bir Hollandalı ile bir İranlı bayanı iftara dâvet ettik. Hollandalı 59 yaşındaki bayan yemekleri çok beğendi, özellikle tarhana çorbasına bayıldı. Daha sonra İranlı bayan da bizi iftara dâvet etti. Bu İranlı maalesef Mecusi. Ama Türkleri çok seviyor. Kardeşi Müslüman oldu, oruç tutuyor. Evlerinde Lem’alar vardı. Duâ edelim de her iki bayan da Müslüman olsunlar, inşaallah.
|