Bu savaşın komutanı kim?
Türk ordusu bu ulusun en güvendiği kurumdur, bu ülkede anketler yapılmaya başlandığından beri hep açık ara öndedir.
İsterdim ki, bu hafta içinde yeni bir anket yapılsın ve Aktütün baskınının bu güven duyusuna nasıl bir etki yaptığı ortaya konsun.
Cumartesi gününden beri halkın içindeyim.. Hemen bütün gazeteleri okuyorum, tv yorumlarını dinliyorum..
Aktütün’de verilen 17 şehitte bir PKK başarısından çok, bir askeri hata olduğuna inananların sayısı fazla.. Asker kanadından, hatta Genelkurmay İkinci Başkanı düzeyinde yapılan açıklamalar, kafalarda beliren sorulara yanıt vermekten, kamuoyunu tatminden uzak.. Hatta tersine şüpheleri destekler düzeyinde..
Bir ihmal, bir gaflet olduğu nerdeyse açık..
Şimdi bakın..
4 Ekim cumartesi günkü Vatan gazetesinin 18’inci sayfasında tek sütun bir haber var. Başlığını ve girişini aynen alıyorum..
“Aktütün Karakoluna taciz ateşi..”
“Şemdinli ilçesinde Irak sınırına 4 kilometre uzaklıktaki Aktütün Karakoluna bir gurup PKK’lı terörist taciz ateşi açtı.”
Korkunç olan şeye bakar mısınız..
PKK, Aktütün karakolunu, bu haberin çıktığı gün basıyor.. 17 ölü, 20 yaralı.. Olacak şey mi?. Olacak şey mi, söyler misiniz?.
Adamlar gazetelere haber vere vere geliyorlar nerdeyse ve siz gafil avlanıyorsunuz..
Er Ramazan baskından bir gün evvel, Cuma günü evine telefon açıp veda ediyor.. “PKK’lılar bizi bu hafta içinde üç kez bastılar, ben artık zor dönerim anne..”
Ve dördüncü baskında, er Ramazan şehit..
Er Ramazan biliyor da, onun üzerindeki tek yıldızlıdan başlayıp, silsile-i meratip bol yıldızlıya bir yığın komutan nasıl bilmiyor acaba?.
Genelkurmay İkinci Başkanı “”15 şehitten 13’ü uzaktan atılan bomba ile öldü” diyor. Savunma mı, itiraf mı?.
Sınıra mesafe 4 kilometre.. PKK ile savaşın başladığı 30 yıl içinde 40 bilmem kaç kez baskına uğramış, son şehitler hariç, 28 gencimiz keklik gibi avlanmasına sebep olmuş bir karakol Aktütün. Karakol mu, elimizle kurduğumuz tuzak mı yoksa?..
Koskoca orduda, bu durumu değerlendirecek, önlem düşünecek bir kurmay çıkmaz mı?.
Harp Okullarında Taktik, Strateji dersleri niye okutulur?.
İsrail, Suriye’nin Golan Tepelerini niye işgal etti?. Eşek yükü Birleşmiş Milletler kararına rağmen niye hâlâ ve hâlâ elinde tutuyor?.
Çünkü bu tepelere yerleşen terör güçleri, sınırdaki İsrail karakollarını şakır şakır vuruyorlardı. Gittiler, onları kovdular, kendileri yerleştiler. Bitti.
Sen bu stratejik hamleyi yapamıyorsun, o zaman taktik bir karar alır o karakolu ordan çekersin.. İlle de orda asker şartsa, o zaman, o gecekonduya değil, havan atışlarına dayanıklı, daha ağır bombalara karşı da sığınaklı bir bina inşa edersin..
Bunların hiç birini yapma.. Çocukları oraya gönder ve de ki, “Dua edin de adamlar Irak tarafından bomba atmasın?..”
Şimdi çekiyorlarmış.. 45 şehit mi gerekiyordu, yanlışı görmek için?.
Bu mudur durum muhakemesi?..
17 Aralık 2007.. Zamanın Genelkurmay Başkanı konuşuyor..
“PKK unutmasın ki artık bizim için oradaki kamplar BBG (Biri Bizi Gözetliyor) evi gibidir..”
Allahtan öyle?.. Ya maazallah olmasaydı, kaç şehit verirdik?.. 150 mi?.. 1500 mü?.
Bugünkü Genelkurmay açıklıyor ki, BBG falan hikâye.. Aktütün karakolundan gözetleme mesafemiz 150 metre.. Eee. Adamın elinde sınır ötesinden, 5 kilometreden bomba atan silahlar var, ne olacak şimdi?.
Bugünkü Genelkurmay açıklıyor..
İstihbarat sorunu yok.. Amerikalılarla yapılan işbirliğiyle her şey haber alınıyor. Aktütün baskını biliniyor yani.. Bilindiği açık zaten.. Vatan gazetesi biliyor, er Ramazan biliyor, Genelkurmay bilmez mi?.
Ne yapıyor peki?..
Sınır dışı uzun mesafeli bomba atışına karşı tümüyle korumasız araziye takviye diye kara askeri gönderiliyor.. Sanki hedef büyüsün, PKK daha kolay, daha bol vursun diye?. Bu nasıl bir askeri düşüncedir?..
Aktütün’e baskın istihbaratını alan komutan sınırötesi bombalamaya açık araziye yeni asker mi yollar, yoksa ordaki korumasız askeri, güvenlik sağlanana kadar geri mi çeker?.
İstihbarat gelince, oraya bir bölük yollanmış.. Bölüğün komutanı nerde, kim?. Şehit olan astsubay mı?. O da ayrı bir soru!.
Şimdi asıl soruma geliyorum.. Yıllardan beri beynimi kurcalayan bir soruya..
Türk ordusu PKK ile 30 yıldan beri savaşıyor. Düşük Yoğunluklu Savaş.. Ama savaş..
Peki bu savaşın komutanı kim?.. Duydunuz mu böyle bir birlik.. Böyle bir komutan..
Tarih boyu bir daha Anadolu’ya saldırmaya kalkışmayacak Yunanistan için “Ya gelirse” diye Ege Ordusu kuruyoruz da, 30 yıldır Cumhuriyetle savaşan PKK’ya karşı bir niçin bir Ordu, Kolordu, tümen, her neyse bir birlik oluşturmuyor, bir sorumlu komutan atamıyoruz.. Komutansız savaş olur mu?. Olursa kazanılır mı?.
Savaş, Ankara’da toplanan kurmaylarla mı, harekat alanında fiilen çatışan komutanlarla mı yönetilir ve kazanılır?.
Diyelim Aktütün baskını haber alındı.. Ankara’ya Genelkurmay’a haber.. Genelkurmay Hava Kuvvetleri Komutanlığına haber.. Hava Kuvvetleri Komutanlığı yöreye en yakın taktik kuvvete görev.. Sizin bu satırları okumanız için geçen zamanda uzun mesafeli toplar patladı ve 17 er şehit oldu bile..
Yörede, bu savaş için gerekli, hava ve kara tüm unsurları emir ve komutası altında bulunduran bir komutan, bu savaşın Ankara’dan yönetilmesinden daha etkili olmaz mı?. Güney Doğu Anadolu Düşük Yoğunluklu Savaş Komutanlığı mesela..
Olmazsa niye, Birinci, İkinci, Üçüncü ordular var.. Ege Ordusu var?.
Hayali düşmana Ordu.. Gerçek düşmanı boş ver!..
Bugün Güney Doğu Anadolu Düşük Yoğunluklu Savaş Komutanlığı olsaydı, ben onun başındaki subaydan Aktütün Baskınının hesabını sorardım.
Bugün kime soracağımı bilmiyorum.
Üç ay evvel, Fransa’da bir askeri manevra sırasında, erin plastik mermi olması gereken silahında, gerçek mermi çıktı ve oluşan kazada 17 er yaralandı. Sadece ya-ra-lan-dı..
Sonuç..
Fransa Genelkurmay Başkanı istifa etti.
Sayın General Başbuğ!..
Millet sizden bu 17 şehidin ölümünden sorumlu olanları bulmanız ve açıklamanızı bekliyor.
O zaman gelecekte böylesi ihmal ve gafletlerin tekrarlanması ihtimali azalır. O zaman Ordu’ya güven sarsılmaz..
Türk Ordusunun hiçbir kusuru yokken düşmanın, ilan ederek, elini kolunu sallayarak bir karakolumuzu basabileceğini, 17 şehit ve 20 yaralı verdirebileceğini kabullenmek, PKK’ya fena halde itibar sağlar ve Türkiye’ye en büyük darbeyi vurur.
Psikolojik savaşı yitiririz.
Hiçbir asker bir daha o bölgeye inanarak, güvenerek gitmez.. O şehitlerin ana ve babaları bir daha “Vatan sağ olsun” demezler.
Sabah, 7.10.2008
|
Halkın Sesi
Pazar günkü makalem ve ATV’deki yorumlarım, inanılmaz bir ilgi gördü. Mailler yağdı.
34 yıllık gazeteciyim. Böylesini yaşamadım.
Bu maillerden bir derleme yapacağım. İsim açıklamayacağım. Sarıkamış’ın zafer değil hezimet olduğunu, bu toplum ancak 8 yıl sonra öğrendi. Bu sefer aynısı olmayacak:
“Artık Yeter yazınız ve TV’de ‘Oğlumu böyle bir durumda askere göndermek istemem, ama ben savaş olsa canımı veririm’ diyerek yaptığınız cesur konuşmanız için teşekkür etmek istedim.
Varsınlar vatan haini desinler, vatan sevgisini kendilerine maske edinenler asıl bu güzel vatanın hainleri...
Sizden istediğim, bildiğinizi, duyduğunuzu bizlerle Türk Halkı’yla paylaşın.. Bizleri uyandırın, biz de arkanızdan gelelim...”
“Ben Güneydoğu’da iç güvenlik harekâtına katılan bir astsubayım. Askeri yaşantımda hissettiklerimi mükemmelce ifade ettiniz.
Keşke Kuzey Irak harekâtına fiilen katılan tim veya komutan statüsünde bir dostunuz olsaydı da size harekâtın ne kadar başarısız olduğunu anlatsa da Türk Milleti’ni de uyandırsanız.
3 günlük takviyeli kumanya ile 10 gün harekat yapıldığını ve ikmalin gerçekleşmediğini düşünebilir misiniz? Sizce kamplara girildi mi? Nerede fotoğraflar?”
“KRAL ÇIPLAK”
“İçimizden geçenleri söylediğiniz için çok teşekkür ediyorum. Yeterince şehit verdik, tek tek hepimiz de şehit oluruz bu topraklar, bayrağımız için. Ama nereden beslendiği belli olmayan ve 25 yıldır bize çektiren bir avuç çapulcu dağ faresi için bu vatanın gencecik evlatlarına yazık olmakta....”
“Kaleminizden ve yüreğinizden dolayı kutluyorum. Aklı başında olanların düşünüp de dillendirmediği bir yara asker konusu. Subaylar garnizonda! Astsubay ve uzatmalarla asteğmenler kırsalda...”
“Şehit olan 15 askerimiz karakolda ölüme atılmışlardır. Karakol diye kurulmuş en âdi köy evlerinden bile daha basit olan, tuğladan ya da ona benzer malzemelerden yapılmış bu rezil yerin hesabı başta genelkurmay başkanı olmak üzere ilgili bütün ordu ve hükümet mensuplarına sorulmalıdır.
Şehit aileleri ise artık Vatan Sağolsun demekten vazgeçip, ölüme terk edilen, ölüme atılan çocuklarının hesaplarını mahkemelerde yetkililere sormalılar.”
“Sizi açıkça kral çıplak dediğiniz için takdir ediyorum.Bütün bu olayların üzerine gidilmediği, sorumluları açığa çıkarılarak gerekli yasal işlem yapılmadığı için bu tür acı olaylar daha devam edecektir. Yetkililer hesap vereceğine hesabı sorulacak, kanı yerde kalmayacak gibi laflarla milletimiz oyalanacak ve bu tür olaylar unutturulacaktır.
“SESSİZ YIĞINLAR”
Savaşan timlerin başında hep bir astsubay var. Üstsubaylar törenlerde ve düğünlerde boy gösterirlerler. Bu kadar zayiatın üzerine yılbaşında bir de eğlence tertip ederler. Bu olayların hesabı hep arazide savaşan, yağmur ve kar altında ailelerinden uzakta çalışan şehit olan ve yaralı kalanlardan sorulur, hatalar şehitlere yıkılır gider.”
“Sessiz yığınların sesi oldunuz. Birileri sesini çıkarmadıkça, bu iş bir çok insanın kesesini doldurmaya devam edecek... Adamlar yıllardır savaşıyor bizim 20 yaşında babasının tokat vurmadığı çocuklar karşı koyuyor. Söylenecek çooook şey var ama...”
“Birilerini vatan haini ilan edeceklerse, beni de bunların arasına koyabilirler. Artık TSK’nın dokunulmazlığı yetti. Askerî, hukukî veya maddî herhangi bir konuda hesap sorulamamazlığı yetti. 15 şehit var ama karakolda subay yok. Çünkü bu ülkenin evlatlarının (er ve erbaştan bahsediyorum) kanları bedava...”
“Şehitlerimizin biri kısa dönem er, yani 6 ay askerlik yapacak bir arkadaşımız. Topu topu kaç gün acemi eğitimi aldı? Eğitimi neydi? Kimse bunu sorgulamıyor. O askeri o kadar kritik bir bölgeye nasıl gönderdiniz? Lûtfen bunları da köşenizden sorgulayın da, ulus olarak biz de öğrenelim...”
“Hayatımda ilk kez bir gazeteciye mail atıyorum. Eğer maillerinizi okuyorsanız size sadece helâl olsun diyorum. (...) Büyük bir yüreklilikle gerçekleri korkmadan yazmışsınız. Gazetelere baktığınızda, bir kişi bile yahu bu teröristlerle savaşan Ordu’nun hiç mi yanlışı yok diye sormaya cesaret edemez.
HAKK’IN SESİ
Şimdi de Amerika’yı niye saldırıyı bize söylemedin diye eleştiriyorlar. Amerika olmasa biz ülkemizi koruyamıyacak mıyız? Saldırıya uğrayan karakolun resimlerini görmüşsünüzdür. Ahırla baraka karışımı bir yapı. Çatısı rüzgârdan uçmasın diye üstüne taşlar konulmuş. Bu kadar çok saldırıya uğrayan bir karakol niye kale gibi sağlam yapılmaz? Niye bu ülkenin gençleri o baraka gibi karakolda kaderlerine bırakılır? Türkiye’nin her yerine orduevleri yapan, turistik yörelerimizde 5 yıldızlı otel ayarında askeri kamplar kuran Ordu’nun asıl görevi bu sınır karakollarını düzgün yapmak değil midir?”
Söyleyecek bir tek söz kaldı: Halkın sesi, Hakk’ın sesidir!
Akşam, 7.10.2008
|
Yakın geçmişin anlattığı
Terör her vurduğunda “yasalar yetersiz” diyenler Türk toplumundaki hafıza zayıflığına güveniyorlar.
Yasalarda “esasta” herhangi bir eksiklik olmadığını hukukçular anlatıyor. Ayrıca 2005 ve 2006 yıllarında bazı yasa değişiklikleri yapılarak terörle mücadele eden kolluk kuvvetlerinin daha rahat hareket edebilmeleri imkânı da sağlandı.
Meseleyi “terörle mücadele edebilmek için özgürlüklerden taviz verilebilir” şeklindeki bir mantık içine oturtmak isteyenler son 25 yılı bir kez daha gözden geçirsin.
***
Tekrar hatırlatalım. PKK terör örgütü 12 Eylül askeri rejiminin hapishanelerinde doğmuş, ana kadrolarını bu hapishanelerde örgütlemiştir.
Terör Türkiye’de sıkıyönetim yürürlükteyken, sıkıyönetim sonrasında da Güneydoğu illerinde olağanüstü hal uygulanan uzun yıllar boyunca devam etmiş ve PKK bu dönemlerde gelişmiş, büyümüş, daha geniş kadro imkânlarına ulaşmıştır.
Bu dönemlerde gözaltı süreleri bir haftadan başlıyordu, Devlet Güvenlik Mahkemeleri çalışıyordu, sanıkların sorguda avukat bulundurma hakkı falan yoktu.
Şimdi yeni yasal düzenlemeler gerektiğini savunanların öncelikle bu 25 yılda, istedikleri yasal olanaklar fazlasıyla varken neden terörle baş edilemediğini anlatmaları gerekiyor.
Bu konuyla ciddi olarak ilgilenmek isteyenler, internet imkânlarını kullanarak ülkenin hangi yıllarda sıkıyönetimle, Güneydoğu illerinin kaç yıl olağanüstü hal ile yönetildiğini öğrenebilirler.
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin nasıl çalıştığını da öğrenmeleri yararlı olur. Bu arada, insanların sadece Kürt sözcüğünü telaffuz ettiği için bu mahkemelerde yargılandığını da hatırlayacaklardır.
Bütün bu uygulamalara rağmen terör sona erdirilememiştir.
***
PKK terörünün bitirilmeyişinin bir başka gerekçesi olarak da hâlâ sık sık “dış destek”ten söz ediliyor.
Dünyada “iç kuvveti” olmayan hiçbir terör örgütü sadece dış destekle varolamamıştır. Sadece dış destekle varolan terör örgütleri dönemsel olarak etkili olmuş, sonra hızla kaybolup gitmiştir. PKK ise 25 yıldır terör faaliyetlerini sürdürüyor. PKK’nın kadrolarında bir kuşak değişmiştir.
***
Son kıyımın üzerine yine büyük toplantılar, zirveler yapılıyor. Ama bütün bu toplantılar, zirveler meseleye tam teşhis koymaktan çok 25 yıldır söylenen lafları bir kez daha tekrarlamak için yapılıyor. Çünkü teşhisi doğru koymak için bugüne kadar yapılan yanlışları kabul etmek ve halka doğruları söylemek gerekiyor. Bunu yapmak da büyük cesaret ister, Ankara’da bu cesarete sahip bir güç yoktur.
Vatan, 7.10.2008
|