Nur talebeleri, her türlü şart ve durumda metanetin, sabrın, celâdetin, meşrûiyetin, muvaffakiyetin, nezaketin temsilcisidirler.
Onların içlerinde öyleleri var ki, “herbiri yüze mukabil bu hizmet-i nuriyede muvaffak olmuş adi bir adam ve yirmi otuz yaşında iken, altmış yetmiş yaşındaki velilere tefevvuk etmişler var.” (Kastamonu Lâhikası, s. 192)
Onlar, nizamlı, temiz, her zaman ve zeminde kesin irade ortaya koyan, Cenâb-ı Hakk’ın inayet-i hassasına nail olan, Risâle-i Nur’un hakikatlerine bağlılığını her şartta devam ettiren isimsiz kahramanlardır.
Onlar, devamlı hayırlı işler, duâlar ve mânevî kazançlarda hissedâr olan ve bu alanda hissedarları çoğaltmaya gayret eden ve bunu hiç hatırdan çıkarmayan bir hasbihâl camiasıdır.
Onlar, binler, yüz binler, milyonlar kardeşlerin meydana getirdiği bir daire içerisinde bulunan, Nur talebelerinin ve gerçek inançlı Müslümanların duâlarına duâ katarak mânevî kazançlarını ve hisselerini devamlı yükseltip, yüceltmeye çalışan fedakârlar ordusudur.
Onlar, Risâle-i Nurların her türlü menfî akım ve fikir karşısında kat’iyen mağlûp olmayacağına öyle inanırlar ki, onun için Risâle-i Nurları hayatlarının gayesi ve hedefi yaparak bütün mesailerini ona harcamaktan asla vazgeçmeyen istikamet ve sebat erleridir.
Onlar, Risâle-i Nur’un âlem-i İslâm’da ve bütün dünyada neşir ve intişarı adına her şeyi ve bütün mânileri bertaraf etmek için, daima barışçı ve musalâhakârâne vaziyet alarak sabır ve metanetle hizmetlerine devam eden bahadırlar topluluğudur.
Onlar, her şeyini, haysiyetini, enerjisini, maddesini, mâneviyâtını ve enaniyetini bu dâvâ, bu millet, bu vatan, bu topraklar, bu bayrak için fedâ etmeye hazır ve âmâde isimsiz alperenlerdir.
Onlar, her an ve dem, ikram ve inayet-i İlâhiyenin gölgesinde ve himayesinde olmanın şuur ve idrakiyle hareket eden salihlerdendir.
Onlar, minnettarlığın, nezaketin, istikametin, uyanıklığın, yardımseverliğin en güzel timsâli ve örneğidir.
Onlar, yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslâha çalışmazlar, aksine, bin seneden beri bu dine, bu dâvâya, bu kültür ve inanca saldıran müfsitlerin dehşetli plânlarına karşı kuvvetli bir siper olarak mânevî mücahedelerini devam ettirirler.
Onlar, toplumun yaralanan kalbinin, derinden rahnelenen hissinin, kamuoyunun, özellikle avâm-ı mü’minînin sarsılan ümit ve hayallerinin tamir ve desteklenmesini sağlayan isimsiz erlerdir.
Onlar, ihmâle uğrayan İslâmî esasları, şeâir ve gelenekleri, bozulmaya yüz tutan umumî vicdanı, Kur’ân’ın i’câzıyla ve imanın ilâçlarıyla tedavi etmeye çalışan kahraman tabiplerdir.
Onlar, yalnız, Kur’ân-ı Hâkîm’in bu zamanda bir mû’cize-i mâneviyesi olan Risâle-i Nur’a tasdikkârâne teslimi ve irtibatı şâkirâne kabul ederek bir kudsî dâvânın temsilciliğini yapmaya gayret eden hasbî nur erleridir.
Bu tariflere uyan insanlar olma dilek ve temennisiyle...
10.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|