Türkiye, çeyrek asrı geride bırakan bir mücadelenin içinde. Bu mücadele, tahminlerin de ötesinde zor bir mücadele. Hiç kimse bu mücadelenin kolay olduğunu düşünmesin.
Bununla birlikte bu mücadelenin imkânsız bir mücadele olduğu da akla gelmemeli. Şartlarına uygun icra edilen bir mücadeleden netice almak mümkün.
Ülkemizde yapılan yanlış, hâlâ bu mücadelenin nasıl yapılacağının tartışılıyor olmasıdır. Özgürlükleri kısıtlayarak yapılmak istenen bir mücadelenin başarıya ulaşması mümkün değil. Çünkü o yol daha önce onlarca defa denendi...
Aktütün Karakolunu hedef alan kanlı terör saldırısı sonrası ortaya atılan iddialar, ‘yetkililer’ce ikna edici bir dille yalanlanmadığı gibi, doğru dürüst bir açıklama dahi yapılmadı. Genelkurmay Başkanının dünkü konuşması, ‘açıklama’ ya da ‘cevap’tan uzak bir konuşmaydı. Elbette bu konuşma da önümüzdeki günlerde farklı değerlendirmelere tabi tutulacak. Konuşma, çok sert bir üslupta icra edildi ve bir anlamda 11 Eylül saldırısı sonrası “Ya bizden tarafsın, ya terörden yana” anlamına gelen ABD Başkanı Bush’un konuşmasını hatırlattı.
‘Sert konuşma’larla terör önlenebilecek ya da ortaya atılan iddialar cevap bulacaksa, bu konuşmalar her gün tekrar edilsin. Ama tarih, böyle bir hadiseye şahitlik etmiyor. Kamuoyunun beklediği, ortaya atılan iddiaların en üst seviyede ‘yalanlanması’ ya da varsa ihmali olanlar hakkında gerekli soruşturmaların yapıldığı bilginin verilmesiydi.
Bakınız, dünkü gazetelerde ‘devlet’in bir ‘işkence sonucu ölüm’ sebebiyle mağdurdan ve ailesinden ‘özür’ dilediğini haberi vardı. Bu bir ilkti ve sorumlular hakkında da gerekli işlemin yapıldığı, 19 kişinin açığa alındığı ifade edilmişti. Bu yöndeki iddialar ilk defa gündeme gelmiyor. Geçmiş yıllarda da onlarca ‘işkence iddiası’ gündeme geldi ve genellikle de bunlar inkâr edildi. Ama bugün, hadisenin üzerine gidildiğini ve özür dilendiğine şahit oluyoruz. Bunu yapmakla ‘devlet’ bir şey mi kaybetti? Aksine, milletin güvenini kazandı...
Hiç kimsenin unutmaması gereken bir nokta var: Adalet mülkün temelidir.
Öyle ise, kızarak, öfkelenerek, başkalarını suçlayarak bir yere varmak mümkün değildir. Azınlığın da azınlığı bir grup haricinde hiç kimse, can alan teröre destek vermez ve veremez. Dolayısı ile, “Aktütün’de neler yaşandı, araştırılsın, ihmali olan varsa cezasını çeksin” diyenleri “Teröre destek veriyorlar” diye kimsenin kenara itmeye hakkı olmamalı. “Askerlerimizin şehit olmasında ihmali olan varsa cezasını çeksin” demek mi teröre destek anlamına geliyor? Hayır, böyle bir tavır teröre destek anlamına gelmez. Aksine yanlış yapanlara hesap sorulmaması terörün devamına sebep olur.
Hem yanlış yapana hesap sormak ‘adalet’in de birinci şartı değil mi? O halde mülkün temeli olan adaletin tecelli etmesini istemeyi kimse yadırgamasın... Öfke, ‘baldan tatlı’ olmakla beraber, neticesi hayırlı olmaz.
Şeyh Edebali, Osman Gazi’ye nasıl seslenmişti:
“Bundan sonra öfke bize; uysallık sana..
Suçlamak bize; katlanmak sana, hoş görmek sana...”
“Devlet”e öfke değil, hoş görmek yakışır...
16.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|