Gönülden Dile!
“ Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîdi,
Bedrin arslanları ancak bu kadar şanlı idi.”
Mehmed Akif Ersoy
Gün geçmiyor ki gelen şehit haberleri içimizi yakmasın, yüreğimizi dağlamasın. Tam çeyrek asırdır, kanayan bu yara ne zaman şifa bulacak? Ateş düştüğü yeri yakıyor elbet. Bunu, ancak yaşayan bilir. Ama acının dili aynıdır. Lehçesi, şivesi yoktur. Milliyeti ve milleti de…
Son zamanlarda gelen bu şehit haberleri beni 1990’lı yıllara götürdü. Yine böylesi haberler içimizi yakmakta. Yanan gönlümüzü saran alevler içimizi kavurmakta. Bu acıyı acep nasıl dışa vurmalı? Nasıl rahatlamalı bilmem ki? Sene 1995-96 olsa gerek. Yeni Asya Gazetemizde çıkan bir şiir, hislerini dizelere dökme yeteneğinden mahrum benim için bir rahatlama kaynağı oluyor adeta. Hülya Yakut Üstündağ Hanımefendinin bir şiiriydi bu. Belli ki onun da içi yanmış. Ama o aynı zaman da bir anne olduğu için yüreği daha yanık, duyguları daha yoğun. Kelimelere yüklemiş acısını:
“ Vurdular seni bir akşam üstü
Güneş utandı karanlık çöktü.
Sana atılan kör kurşun küstü,
Anneni ağlattın şehit askerim.
Kanlar akıyor elin böğründe
Doğunun kim bilir hangi köyünde
Hangi dâvâdır bu kimin yönünde
Sevdiğin feryadı ağlattı asker.
Nöbet başındaydın mermiler yağdı
Masuma kıyana bedduâ yağdı
Gök inledi çaktı yağmurlar yağdı
Toprak aldı koynuna sevdi askerim.
Davulla zurnayla olmuştun asker
Ölmedin değil mi ne olur bir ses ver
Şehitler ölmezmiş haydi deyiver
Yağmur rahmet oldu üstüne asker.
Hülya Abla ne güzel de yazmıştı. O acı o his o duygu fırtınası harf olmuş, kelime olmuş dizelere dönüşmüştü. Şiiri bir daha, bir daha okumuş ve yirmili yaşlarını süren bir delikanlının gönlünden dökülen hüzünler, nağme olmuş, beste olmuş şiire karışmıştı. Şiir yazamayan, hissettiklerini iki satıra dökemeyen o genç adam, o anda elinden gelen tek şeyi yapabilmişti. Duygularını notalara, melodilere, nağmeye dökmüştü. Gözlerindeki yaşlarla birlikte…
Bestelenen şiirlerde şehitlik kavramı
Vatan ve iman şairi Mehmed Akif, bu duyguyu en yoğun yaşayan ve bunu da dizelere en çok ve rahat döken şairlerin başında gelir her halde. Pek bilinmeyen bir şiirini ve bestesini öğrenmiştik Musîki Cemiyetinde Mehmet Güntekin’den. Ali Rıfat Çağatay’ın bestesinde Mehmed Akif diyordu ki:
Yılmam ölümden yaradan askerim
Orduma gâzi dedi Peygamberim.
Bir dileğim var ölürüm isterim
Yurduma tek düşman ayak basmasın
Âmin desin hep birden yiğitler
Allahu Ekber gökten şehitler
Âmin âmin Allahu Ekber
Akif’in “Ordunun Duâsı” isimli bu şiirini bestekâr Ali Rıfat Bey Nihavend makamında oldukça güzel bestelemişti. Yine yaklaşık 8-10 yıl kadar önce İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Kültür Yayınları arasında çıkan Mehmed Akif’in bestelenmiş şiirlerinin yer aldığı albümde Çanakkale Şehitlerine şiiri Segâh makamında mersiye olarak okunmuştu. Son dönemde de geçtiğimiz günlerde yeni bir albüm yapan sevgili Ertuğrul Erkişi şehitleri unutmamış. Çok güzel bir beste ile “Onlara ölü demeyin, Şehitler ölmez. Allah için, vatan için can veren ölmez” diye sesleniyordu.
14.10.2008
E-Posta:
alioktay@alioktay. net
|