Aktütün saldırısı ile ve Diyarbakır’da meydana gelen terör olayları, devletin üst kademesinin terör konusunda alınacak tedbirleri görüşmek üzere sık sık bir araya getiriyor. Bu vesile ile terörle mücadele yasalarının yetersiz olduğu gerekçesiyle yeni tedbirlerin alınması gündemde. Bu tedbirler arasında askerin “adı konulmamış bir Olağanüstü Hal uygulaması” istediği de konuşuluyor.
Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre, Genelkurmay ve Jandarma Genel Komutanlığının hükümetten terörle mücadelede zaafa yol açtığı savunulan beş temel konuda yasal düzenleme yapılmasını istediği bildirilirken, talepler arasında OHAL uygulamasını hatırlatan düzenlemeler olduğu gözlerden kaçmadı. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, iki-üç konuda mutabakat sağlandığını, mutabakat sağlanamayan konularla ilgili de önümüzdeki ayın başında yeniden çalışma yapılacağını açıkladı.
Peki bu düzenlemeler arasında neler var? “Ceza Muhakemesi Kanunu kapalı mekânlarda savcı izni olmadan, arama yapılmasını ve buralardaki delil niteliğindeki belgelere kolluk güçleri tarafından doğrudan el konulmasını engelliyor. Bu yasal düzenlemede ‘savcı izni’ şartının kaldırılması isteniyor… Jandarma Teşkilât Kanunu’ndaki hükümler, askerlerin polis kontrolündeki yerlerde operasyon yapmasını engelliyor. Genelkurmay ve jandarma bu yetkinin kendilerine de verilmesini istiyor... Ceza Muhakemesi Kanunu’nda sorgu sırasında avukatın bulundurulması zorunlu. Genelkurmay ve diğer güvenlik birimleri bu uygulamayı, delillerin karartılması ve sorguda delil toplamanın sekteye uğraması sebebiyle sakıncalı buluyor… İl İdaresi Kanunu’nun 11. maddesi, operasyonlarda ve toplumsal olaylarda güvenlik güçlerine sadece önleme ve olayları yatıştırma yetkisi veriyor. Asker ise ‘adlî kolluk’ yetkisi istiyor. Bu yetki tanınırsa asker, somut bir olay olmasa da ‘delil toplama’ gerekçesiyle daha çok operasyon yapabilecek… Gözaltı süresinin uzatılması isteniyor. (Radikal, 7.10.2008)
***
OHAL 1987 yılında 13 ilde başlamış, uygulamaya 2002 yılında son verilmişti. Bu tarihten sonra zaman zaman OHAL uygulamasının yeniden başlaması gündeme getirildi. 2006 yılında bu uygulama gündeme getirildiğinde Başbakan Tayyip Erdoğan, “Böyle bir şeyi duymamış olayım, demokrasi mücadelesi verenler böyle bir şeyi akıllarına bile getirmez. Birileri istiyor diye olağanüstü hal ilân edemeyiz. Biz devlet yönetiyoruz” diye karşılık vermişti.
Haberlere göre, iki yıl aradan sonra uygulama bu sefer askerler tarafından gündeme getirildi. Aktütün saldırısından sonra iki kez toplanan ve önümüzdeki Salı günü de tekrar toplanacak olan Terörle Mücadele Yüksek Kurulu’nda OHAL veya benzeri bir uygulama başlatılır mı bilemiyoruz ama Erdoğan’ın bu beyanları orta yerde duruyor.
AB reformlarından geri adım atmak anlamına gelen OHAL veya benzeri bir yapı istenmesini hayretle karşılamak gerekir. Çünkü, bu yöntemlerin sonuç vermediğini yaşanan acı tecrübelerle ortaya çıkmadı mı? Baskıların çok daha tepki doğurduğunu, terör örgütünün daha da büyüdüğü görülmüyor mu?
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Hüseyin Yaman, haklı olarak şu soruları yöneltiyor: “1992 yılında Aktütün saldırıya uğradığında OHAL yok muydu? 33 askerimiz Bingöl’de şehit edildiğinde OHAL yok muydu? Hatta daha da ileri gidelim ve 1984 Eruh ve Şemdinli saldırısı olduğunda bırakın OHAL’i, sıkıyönetim yok muydu?” (Zaman 10 Ekim 2008)
Belki taleplerin adı OHAL değil ancak, adı konulmasa da bu düzenlemeleri çağrıştırıyor. Adalet Bakanı Şahin, “OHAL konusu ne olacak?” şeklindeki soruları, “Ben de basında okudum; OHAL’in getirilmesi gibi bir düşüncemiz yok. Ne Genelkurmay Başkanlığımız ne de Silâhlı Kuvvetlerimizin herhangi bir biriminin OHAL talebi de olmadı. Demokratik hak ve özgürlüklerden geriye gidiş olmaz” diyerek güvence veriyor. Bakalım hükümet reformlardan geri dönüş anlamına gelen bu talepleri haklı mı bulacak, yoksa dik bir duruş mu sergileyecek?
Ümit ediyoruz ki, demokratik hak ve hürriyetlerde geri gidiş olmasın. Birçok hukukçu, şu anda terörle mücadelede güvenlik güçlerinin işini zorlaştıran yasal boşluğun olmadığını söylüyor. Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu’nu hazırlayan akademisyenlerden Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bahri Öztürk, terörle mücadele için yasalarda eksiklik bulunmadığının altını çiziyor.
Unutmamak gerekir ki, özgürlük güvenliğin alternatifi değildir. Özgürlüklerden taviz verilmeden de güvenlik sağlanır. Elbette terörle mücadele edilecektir, ancak bu mücadele demokrasi içinde kalınarak yapılmalıdır.
12.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|