Türkiye’nin gündemi “terörle mücadele”. Silâhlı terör örgütü kurmak ve yönetmenin de yer aldığı 2455 sayfa iddianâmeli, 86 sanıklı “Ergenekon dâvâsı”nın duruşmaları bugün Silivri’de başlıyor…
Bu arada Aktütün Karakolu saldırısının ardından Anadolu’nun muhtelif yerlerinden şehidlerin gelmesi ortasında terörle mücadele tartışmaları sürüyor. Bunun için “terör zirveleri” yapılıyor, “terörle mücadele yöntemleri” araştırılıyor.
Ancak Cumhurbaşkanından sonra Başbakanın da onca demokratik söylemin ardından Genelkurmay Başkanının “sert söylemi”ne arka çıkması, “Biz doğru yerdeyiz, gerisini yanlış yapanlar düşünsünler” demesi, siyasî iktidarın terörle mücadelesindeki işlevini bir defa daha gündeme getiriyor.
Karakol saldırısına yetersiz karşılık verilmesi, teröristlerin günlerce toplanmasının “fark edilmemesi”, saatlerce süren çatışmada desteğin geç gönderilmesi ve istihbaratın değerlendirilmemesi sorularının muhatabı şüphesiz Genel Kurmaydır. Bu ve benzeri istifhamlara açıklık getirmesi askerin işidir.
Ne var ki Türkiye’nin Müslüman komşu Irak’ı işgaline tam destek vermesine mukabil, “BBG evi gibi izlenen” bölgedeki “istihbarat zâfiyeti,” “stratejik müttefiki ABD”yle “istihbarat paylaşımı”nın aksaması ve terörün dış desteğinin kesilmemesi, hükûmetin sorumluluğunda…
Siyasî iktidar, meseleyi “askerî tebirler”e ihâle ederek kendini bu sorumluluktan kurtaramaz…
NEDEN “STRATEJİK MÜTTEFİK”TEN
SORULMAZ?
Başbakan, “Eli silâhlı teröriste karşı başka yol bilen varsa, söylesin” diyor.
Eli silâhlı teröre karşı “başka yol”, Türkiye’nin terör bataklığını kurutması, bunun sosyal, ekonomik, siyasî sebeplerini gidermesi ve dış desteğini kesmesidir.
Peki Ankara bu konuda ne kadar başarılı? Sıfır terörle Türkiye’yi devralan AKP hükümeti, terörle mücadele konusunda altı yıldır hangi mesafeyi aldı?
Elbette “eli silâhlı terörist”le silâhla mücadele edilecek. Ancak terör örgütüne bu silâhları sağlayanları vazgeçirmek, her türlü lojistik desteği temin edenleri, teröristleri eğitenleri, koruyup kollayanları deşifre etmek hükümetin görevi değil midir?
Sahi 5 Kasım günü Beyaz Saray’da Bush’la başbaşa yapılan toplantıda, “ABD ile istihbarat paylaşımı” sözüne ne oldu? ABD ile stratejik ortaklığın akıbeti nereye gidiyor? İsrail’den satın alınan ve bölgedeki en ufak bir hareketi dahi kaydeden insansız casus uçağı Heronlar, yüzlerce teröristin gün ortasında toplanmasını göremedi mi, yoksa gördüğü halde gerekli merkezlere iletmedi mi?
Bu soruları sormak, “terör propagandası” ya da “terörü başarılı gibi göstermek” değil, Ankara’nın 30 yıldır süregelen bölücü teröre karşı “doğru yerde” olup olmadığını araştırmaktır. Ve bu soruların cevabı da öncelikle hükümete düşer.
Başbakanın bütün ricalarına rağmen Bush yönetiminin kontrolündeki Irak’ta 150 kişilik terörist elebaşından bir tekini dahi teslim etmemesinin sebebini Başbakan ve Cumhurbaşkanı niçin taahhüd aldıkları Bush’tan sormazlar? AKP hükümeti, ABD’nin Ortadoğu’daki emperyal çıkarları hesabına Meclis’i by-pass etti, destek hamulelerini çıkardı; Müslüman komşu ülke Irak’ta, Afganistan’da açıkça işgalci ABD’nin yanında yer aldı; “cephe ülkesi” ve “savaş tarafı” oldu. “Stratejik müttefiki”nden kontrolündeki Irak’ta yuvalanan terörü sormaya hakkı yok mu?
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı, her fırsatta Avrupa’da yüzlerce terörist elebaşının cirit attığından bahsediyor. Terörist başının kardeşi, diğer terörist elebaşıları Irak şehirlerinde ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşıyor. Üstelik nispet edercesine, “ABD’nin silâh, sağlık ve para yardımı yaptığını” yüksünmeden açıklıyorlar…
Irak’taki, Avrupa’daki terörist elebaşlarının Türkiye’ye teslimini kim sağlayacak? Bu hükûmetin işi değil mi?
AKTÜTÜN’DEN YÜKSELEN TOZ DUMAN ARASINDA
Görünen o ki bu soruların cevabının Aktütün’den yükselen toz dumanın arasında kaybolması, siyasî iktidarın işine geliyor. Meselenin detaya boğulmasından ve bir tek “Aktütün saldısı”na odaklanmasından siyasî avantaj sağlanıyor.
Terörle mücadele, salt “karakol baskınına kilitleniyor; meselenin arka plânı gündeme gelmiyor. Tartışmaların sadece “karakol baskını”na teksif edilmesi, dış politikadaki başarısızlığı nazarlardan kaçırıyor. Kimse AKP siyasî iktidarının “stratejik müttefik” olarak ilân ettiği ABD ile yaptığı onca “işbirliği anlaşması”na ve “terörle ortak mücadele” vaadine rağmen neden hâlâ terörü koruyup kolladığını sormuyor!
Gece gündüz buradaki zâfiyeti gündeme getiren medya Aktütün’ün ötesine geçmiyor. Terörü besleyen, azdıran, Türkiye’nin başına musallat eden etkenleri soruşturmuyor. Siyasî iktidar ise bunu fırsat bilip işin içinden sıyırmayı mârifet sanıyor.
Gerçekten AKP hükümeti, teröre karşı hangi “doğru yerde” duruyor? ABD ile işbirliğinin akıbetine ne oldu, terörün destekçileri neden deşifre edilmez? Toz duman arasında bunlar da kayboluyor, görünmüyor…
Peki, sisler dağıldıktan sonra ne olacak? 30 yıl içinde bu ülkenin 40 bin insanı öldürüldükten, binlerce şehid verildikten, terör daha nice canlar yaktıktan, terörle mücadeleye harcanan 300 milyar doları aşıp ülkenin maddî ve mânevî kaynakları boş yere hebâ edildikten sonra; Başbakanın ve hükümetin “doğru yerde durması” neye yarayacak…
Bu ülkeye, bu millete yazık olmaz mı?
20.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|