Sevgisizlik kısa boy sebebi
Türkiye’de görülme sıklığı yüzde 3-15 arasında değişen boy kısalığı, anne karnından başlayıp final boya kadar uzanan hayatta birçok etkene bağlı olarak gelişebiliyor.
Bu etkenler arasında beslenme bozukluğu ve sevgisizlik gösteriliyor. Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Mehmet Emre Atabek, büyümenin, anne karnında başladığını ve ergenlik döneminin sonuna kadar sürdüğünü söyledi. Çocukluk döneminde sürekli bir büyümenin gerçekleşmesinin çocukları erişkinlerden farklı kılan bir özellik olduğunu ifade eden Atabek, özellikle kronik hastalıklar ve beslenme yetersizliği boy uzamasını etkileyen en sık sebepler olarak bilindiğini kaydetti. Anne karnındaki bebeğin büyüme açısından ultrason ile takibinin yapılabildiğini belirten Atabek, “En az 15 gün arayla yapılan iki ultrason incelemesiyle büyüme duraklaması saptanırsa daha anne karnında iken çocukta büyüme geriliği tanımı kullanılır. Bu çocuklar doğumdan sonra sıkı takip altına alınırlar” dedi. Büyümeyi yakalama 6-15 ay arasında olsa da son sınır olarak baş çevresinde 18, ağırlıkta 21, boyda ise 36 ay beklendiğini dile getiren Atabek, “Hatta ileri prematüre bebeklerde büyümeyi yakalama oldukça gecikebilir. Bu sürelerde normali yakalayamayan çocukların mutlaka çocuk endokrinoloji doktorları tarafından değerlendirilmesi ve tedavi edilmeleri önemlidir” diye konuştu.
Atabek, doğum tartısı gebelik süresine göre düşük olarak doğan ve ilk 2 yaşta büyümede yakalama yapamayan çocukların nihaî boylarının kısa olacağını bildirdi.
YUVA ÇOCUKLARINDA KISA BOY
Boy kısalığının toplumda görülme sıklığının yüzde 3-15 arasında değiştiğini vurgulayan Atabek, şunları kaydetti: “Boy kısalığının nedenleri oldukça fazladır. Ailevî boy kısalığı, yapısal boy kısalığı ve ergenliğin gecikmesi, iskelet sistemi hastalıkları, doğum kilosunun düşük olması, beslenme bozukluğu, kronik hastalıklar, uzun süreli ilaç kullanımı, turner sendromu, büyüme hormonu eksikliği ve sevgi yoksunluğunu nedenler arasında sayabiliriz. Büyüme hormonu eksikliği 3 bin 500’de bir görülür ve sıklıkla tek bulgusu boy kısalığı veya büyümede duraklamadır.
Bunlardan ülkemizde en çok öne çıkan sebep özellikle hayatın ilk yıllarında geçirilen beslenme bozukluğudur. Uzun süren beslenme bozukluğu olan çocukta önce kilo düşer sonra boy kısa kalır. Sağlıklı büyümek ve boy kısalığını önleyebilmek için sağlıklı bir beslenme ilk şarttır.”
Bunun yanında en önemli boy kısalığı sebeplerinden birisinin de sevgisizlik olduğunu ifade eden Atabek, “Psikososyal nedenlerle örneğin sevgi yoksunluğu yaşayan çocuklarda, sosyal problemleri fazla olan ailelerin çocuklarında ve bazı yuva çocuklarında kısa boyluluk görülebilmektedir” dedi.
|
21.10.2008
|
|
Sonbaharda mantar zehirlenmelerine dikkat
SELÇUK Üniversitesi Mantarcılık Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Celaleddin Öztürk, halkın bilmediği mantar türlerini tüketmemesi veya bu konuda uzman kişilere danışarak tüketme yolunu seçmesi gerektiğini söyledi.
Mantarların mükemmel bir besin kaynağı olduğunun tesbit edildiğini ifade eden Öztürk, “Özellikle de yağ oranının yok denecek kadar az olması, bunun yanında insan vücudu için gerekli temel maddelerden protein, karbonhidrat, mineral ve vitamin bakımından zengin olması, mantarları diyet ürünü olarak ön plana çıkarmıştır” dedi. Tabiatta yetişen mantarların gerek dikkatsizlik gerekse bilinçsiz şekilde toplanıp tüketilmesiyle zehirlenmelerin olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Öztürk, bu zehirlenmelere bağlı ölümlerin de ortaya çıktığını vurguladı. Halkı bilmediği mantar türlerini tüketmemeleri veya bu konuda uzman kişilere danışarak tüketme yolunu seçmeleri yönünde uyaran Prof. Dr. Öztürk, şunları kaydetti: “İçinde bulunduğumuz mevsimde tabiî mantarların bol miktarda toplanıp tüketilmesi zaman zaman zehirlenmelere yol açmaktadır. Özellikle ‘dede mantarı’, ‘öldürücü yeşil şapka, ‘köy göçüren’ isimleriyle bilinen mantar türleri, öldürücü etkiye sahiptir. Bu nedenle emin olunmayan mantarların tüketilmemesi çok önemlidir.”
|
21.10.2008
|
|
Günde kaç gram tuz tüketilmelidir?
SAĞLIKLI hayat için alınması gereken günlük tuz miktarının miktanın tam 3,5 katı tuz tükettiğimiz ortaya çıktı.
Hacettepe Üniversitesi (HÜ) İç Hastalıkları Anabilim Dalı Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çetin Turgan, hipertansiyonun günümüzde küresel bir salgın olduğunu, dünyada yaklaşık 1 milyar yüksek tansiyon hastası (hipertansif) bulunduğunu, bu sayının 2025’te 1.6 milyara ulaşmasının beklendiğini söyledi.
Türk Hipertansiyon İnsidans Çalışması’na göre Türkiye’de de 2003’de 15 milyon olan hasta sayısının 2008’te 18.5 milyona ulaştığını kaydeden Turgan, hipertansiyonu etkileyen faktörlerin başında tuz tüketiminin geldiğini belirterek, fazla tuz içeren besinlerin kan basıncını yükselttiğine dikkati çekti.
Sağlıklı bir kişinin günde 3-4 gramdan fazla tuza ihtiyacı bulunmadığını anlatan Turgan, ‘’Herhangi bir sorunu bulunmayan kişi günde ortalama 8-9 gram tuz tüketebilir. İşlenmiş ya da hazır gıda tüketen, tadına bakmadan yemeğe tuz ekleyenler ise 15 gram civarında tuz tüketir. Hipertansiyon hastaları ise günde en fazla 6 gram tuz tüketmelidir’’ diye konuştu.
HÜ İç Hastalıkları Anabilim Dalı Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Turgan, Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği tarafından bu yıl içinde yapılan, ‘’Türk Toplumunda Tuz Tüketimi ve Kan Basıncı’’ araştırması sonucunda, toplumun olması gerekenden çok daha fazla tuz tükettiğinin belirlendiğini ifade ederek, ‘’Buna göre, Türk toplumu sağlıklı yaşam için günlük 6 gramdan fazla alınmaması gereken tuzu yaklaşık 18 gram tüketerek limitleri 3.5 kat aşıyor. Türkiye’deki kadınlar günde 16.8, erkekler ise 19.3 gram tuz tüketiyor. Bu verilere göre, Türk halkı ABD’li ve İngilizler’e oranla 2 kat daha fazla tuz tüketiyor’’ dedi. Turgan, tansiyon hastalarının, risk grubundakilerin ve sağlıklı bireylerin tümünün az tuzlu, bol lifli, kuru baklagil, meyve ve sebze ağırlıklı yiyecekler tüketmesinin faydalı olduğunun altını çizdi.
|
21.10.2008
|
|
Kanada plâstik biberonu yasakladı
KANADA hükümeti, plastik biberonların ülke genelinde satışını yasakladı. Karar, çevrecileri sevindirdi. Sağlık ve Çevre bakanlıklarının ortak çalışmaları sonucu, plâstik biberonların ana maddesi olan kısa adı BPA olan Bisfenol A’nın da zehirli ve tehlikeli maddeler listesine dahil edilmesine karar verildi.
Karar, resmî gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Ülkedeki çevreci gruplar da karara destek verdi. Çevreci Savunma Grubundan Dr. Rick Smith, Bisfenol A’nın, sert plâstik su bardakları, yeniden doldurulabilen su bidonları, gıda ürünlerinin paketlenmesinde kullanılan plâstik ambalaj malzemeleri ve diş hekimlerinin kullandığı diş dolgu maddeleri başta olmak üzere daha birçok alanda kullanıldığını belirterek, “Bisfenol A’yı zehirli ve tehlikeli kılan şey, onun sıcakla temas ettiğinde kanserojen etki göstermesidir. Bu yüzden hiçbir üründe kullanılmamalıdır. Uygulama bu şekilde genişletilmelidir” dedi.
|
21.10.2008
|
|
Gripken öpmeyin
GRİBİN bulaşmasında “yerli yersiz” öpüşme alışkanlığının önemli rol oynadığı belirtilerek, özellikle kışın öpüşülmemesinin yararlı olacağı belirtildi.
Selçuk Üniversitesi (SÜ) Meram Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bülent Baysal, mevsimsel geçiş dönemlerinde ve kış aylarında görülen gribin iş verimini düşüren ve vücudu yıpratan bir rahatsızlık olduğunu söyledi. Grip aşısının büyük yarar sağlayacağını belirten Baysal, özellikle kalp, akciğer, kronik böbrek rahatsızlığı bulunanlar ile küçük yaştaki çocukların grip aşısı olması gerektiğini belirtti. Gribin bulaşmasını engellemenin yollarını anlatan Baysal, hapşırırken sol elin tersiyle ağzın kapatılması, en kısa sürede ellerin yıkanarak mikroplardan arındırılması gerektiğini ifade etti.
|
21.10.2008
|