Asr-ı Saadet’ten ve daha öncelerden bugüne kadar sıhhatli kalmanın şartları ve tavsiyeleri mideden geçmektedir. Aynı şekilde oburlar sultanı olmanın da cezası daimî hastalıklardır. Yıllar geçtikçe, tıp dünyası ilerledikçe, hastalıklar izale olacak iken, tam tersi artmaktadır. Hastaneler ardı ardına açılmakta ve sıralar, kuyruklar devam etmektedir. Genel olarak baktığımızda şunları görmekteyiz:
Çok yemek yenildiği zaman midenin daha çok enzime ihtiyacı olur. Enzimleri yapmak vücut için çok güçtür ve kıymetli maddeler gerekir. Normal bir insan için 250 gr yemek yeterlidir. Bunu hazmettirmek için kalp, hiç zorlanmadan rahat çalışır. İki kat yemek yenirse, kalbin, yemeği hazmettirmesi ve fazlalıkları çıkarttırması için dört kat daha fazla çalışması gerekir. Bu da kalp için çok ağırdır. Meselâ bir araba düzgün bir yolda hiç zorlanmadan harcadığı benzinin, taşlı, bozuk, kayalık yolda iki katını harcar. Mesafe aynı, harcadığı benzin farklıdır. Böyle zorlanarak devamlı çalışmasıyla motor harap olduğu gibi, insanın kalbi de devamlı ve çok çalışmaktan harap olur. Onun için Efendimiz (asm) “Benim ümmetim acıkmadan yemez ve daha iştahı var iken sofradan kalkar” diyerek “az yemek” tavsiyesinde bulunmuştur.
Karışık yemekler ise, başlı başına bir derttir. Birbirine uygun olmayan yemeklerin hazmı zordur. Sindirilemeyen yemek, bağırsakta toplanır ve zamanla bağırsağı genişleterek cepler oluşturur ve bu ceplerin içinde çok maddeler toplanır, yıllarca orada saklanır. Buna bağlı olarak bağırsak ağırlaşır, hareketi yavaşlar ve sonuçta kabızlık meydana gelir. Vücut çok halsiz kalarak yorulur, gaz ve uyku meydana gelir. Çürümüş yemekler bağırsağı zehirleyerek kana karışır. Kandan bütün organlara ve hücrelere yayılarak onları zehirler ve hastalıklara yol açar. Gıda zehirlenmelerini unutmayalım, her gün bir yenisi çıkıyor. En hafif yemek 4 saatte hazmolunabilir, yemeğin ağırlığına göre hazım süresi 6-10 saate kadar uzayabilir.
Proteinli yiyecekler, et, yumurta, peynir vs midede uzun zaman hazmolunur. Karbonhidratlar ise tatlılar, beyaz undan yapılmış yemekler, patates, süt, meyve vs. midede çok durmadan bağırsağa geçerek hazımı orada tamamlar. Su hemen bağırsağa geçer. O yüzden önce su içmeli, sonra meyve veya tatlı yenilmeli. Sonra sebze ve proteinli yiyecekler yenilmeli. Önce yemek yenilip, sonra meyve veya tatlı yenilirse, meyve hazmolmak için bağırsağa geçemez, mayalanır, bütün yemek bozulur, çok gaz olur. Sonra su veya çay içilirse, yemekten ayrılmadığı için mideyi genişletir ve hazmı zorlaştırır. Bu itibarla en az 30 dakika, mümkünse Bediüzzaman Hazretleri gibi 2 saat hiçbir şey yememelidir.
İlim adamlarının tespitlerine ve beyanlarına göre; çiftçilikte kullanılan ilaçlar (hormonlar, sun’î gübreler, D.D.T ve başka benzeri zehirli maddeler) insanların vücudunun hücrelerinde toplanarak bütün hayatında devamlı etki yapıyor. En çok da karaciğer, yumurtalıklar ve beyne zarar veriyor. Belki şimdi D.D.T kullanılmıyor, fakat onu aratmayacak dozda kimyevî ilaçlar, tozlar var. Gayet düşündürücüdür, her şekilde tedbir lâzım.
Ayrıca önemli bir husus da, ev temizliğinde kullanılan deterjanlar, ne kadar mikroplara zarar verse de akciğer, karaciğer ve beyne de zarar veriyor. Hastalıklara, ayrıca mantara yol açıyor. Kullanılmasında ve yıkanmasında azamî tedbir almalı. Klorlu deterjanlar (tuz ruhu, çamaşır suyu, kezzap) bağırsak kanserine ve ağır akciğer hastalıklarına sebep olabiliyor. Bu kimyasal maddeler nasıl vücudu yıpratıp zarar veriyorsa, hastalıkları tedavi için kullanılan bütün kimyasal ilaçlar ve haplar da (ağrı kesici dahil) aslında vücudu yıpratıyor ve kısmen zehirliyor.
Mübarek kedilere vesâir hayvanlara gösterdiğimiz itinayı ve titizliyi maalesef kendimize gösteremiyoruz.
Ekmek ve yemek israflarına daha giremedik, onları ayrı bir makalede ele alacağız inşaallah.
17.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|