Ankara yine gündem karmaşası içinde. İktidar partisini “kapatma dâvâsı”yla başlayan gündem, “Ergenekon iddianâmesi”nin ardından Bayram öncesinde “Deniz Feneri” üzerinden yeniden “yolsuzluklar”a kaydı. İhaleye fesat karıştırmaya, özelleştirme ihalelerindeki kayırmaya, “medya-siyaset-rant” ilişkilerine odaklandı.
Mesele, medya patronlarıyla iktidar ve muhalefetin karşılıklı ağır ithamlarına vardırıldı. Dokunulmazlıkların kaldırılması gündeme geldi. Lâkin bu da doğru dürüst tartışılmadan Türkiye başındaki bir diğer büyük belânın telâşına girildi.
Bütün dünyayı saran küresel finans krizinin Türkiye’yi de büyük bir risk altına soktuğu ve reel sektörde krizin önümüzdeki altı ay içinde Türkiye’de yapacağı tahribat daha yeni yeni hesaplanıyor.
Bu arada 17 şehidin verildiği Akütün Karakolu baskını ve ardından Diyarbakır’daki polis otobüsünün teröristlerce taranması, terörle mücadele yöntemini bir defa daha gündemin üst sıralarına çıkardı.
Şimdi hükümet, terörle mücadelede “yeni yol haritası”nı belirleme peşinde. Bunun için geçen hafta toplanan “terör zirvesi”ne bu hafta da devam edilecek…
POPÜLİST POLEMİKLERLE VAKİT GEÇİRİLMESİN
Ancak karmaşık gündem hayhuyu arasında el atılan önemli gündemlerin hiçbirinin yeterince tartışılamaması, meseleyi daha da kördüğüme dönüştürüp çıkmaza sokuyor.
Meclis yolsuzlukları araştırma komisyonu eski başkanı bir iktidar partisi milletvekiliyle Başbakan eski yardımcısının, devletin özellikle medya patronlarının borç ve vergi ötelemelerinden yüz milyarın üzerinde zarar ettiğini söylemesi bu açıdan dikkate değer.
Keza ertelenen taksitlerden dolayı devletin 24 milyon dolarlık zararından bahsedilmesi, günübirlik siyasî atışmaların arasında kayboluyor. Oysa sözkonusu rakamlar ekonomik kriz eşiğindeki Türkiye için oldukça ciddî meblâğlar…
Bütün bunların tahkiki için öncelikle dokunulmazlıkların kaldırılmasını gerektiriyor. Ne var ki iktidar partisinin salt milletvekilleriyle sınırlı kaldığı gerekçesiyle karşı çıkması, bu hususu da kilitliyor.
Aslında iktidar ve muhalefet birlikte sivil ve askerî bürokrasiyi de içine alan geniş bir çerçevede ele alabilir; en azından Avrupa Birliği ülkelerinin edindiği demokratik uygulamalara göre bir düzenleme yapılabilir.
Zira siyasî iktidarın seçim meydanlarında, hükümet programında mücadele etmeye söz verdiği “3 Y”nin başında gelen yolsuzluklarla mücadele için dokunulmazlıklara AB standardının getirilmesi gerek. Siyasetin demokratikleşmesi; siyasî partiler ve seçim kanununun düzeltilmesi, siyasî parti ve resmî-sivil bütün kurum ve kuruluşların hesaplarının denetime açılması için bu şart…
Popülist polemiklerle vakit geçirmek yerine, Ankara’nın artık Türkiye’nin önündeki gerçek gündemine el atması gerekiyor. Çünkü “3 Y” olarak özetlenen “yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar” birbirini besliyor ve tetikliyor.
Özellikle iktisadî daralma ve kırılma dönemlerinde daha da azan ahlâkî çöküntü ve yozlaşmaya karşı, Türkiye’nin AB müktesebatını üstlenmesine ilişkin “Ulusal Program”da ve “Katılım Ortaklığı Belgesi”nde taahhüt ettiği yargı reformunun âcilen gündeme getirilmesine ihtiyaç vardır…
DEMOKRATİKLEŞME İÇİN YARGI REFORMU…
Evvelemirde yargının işlevinin ve verimliliğinin arttırılması başta gelmektedir.
Bunun için AB kriterlerinin başında vaad edilen ve demokratikleşme sürecinin temelini oluşturan “yargı reformu”nun hukuk devleti ilkesinin evrensel değerlerine göre başarılması icâp ediyor.
Yargıdaki yığılmanın ve tıkanmanın giderilmesi, adalet hizmetlerinin modern ve etkin usûllerle geciktirilmeden yerine getirilmesi ve tatbikatta bütün ülkede yeknesaklığın sağlanması buna bağlıdır.
Aksi halde terörle mücadele tedbirleri arasında sayılan, anayasa değişikliğini de gerektiren gözaltı sürelerinin uzatılması, sorguda avukat bulundurulmaması ve şehirlerde jandarmaya da polis gibi adlî kolluk yetkisi verilmesi, bir şey sağlamaz; sadece Türkiye’yi AB’den, demokratikleşmeden ve özgürlüklerden uzaklaştırır…
Uzun zamandır binbir emekle elde edilen demokratik kazanımları kaybettirir. Demokratik süreçten geri gidilmesine sebebiyet verdirir…
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre insan hakları ile temel hak ve özgürlüklerde yararlanması esasına göre, adalet sistemini düzeltmesi, siyasetin, sermayenin ve bürokrasinin temizlenmesi, kirlenmenin önünün önlenmesi yapılacak işlerin önceliklerinden…
Adalet mekanizmasının bütünüyle özerk olması, hâkim ve savcıların siyasî otoriteden ve diğer devlet kurumlarından bağımsız doğrudan yargıya bağlanması ve adlî kolluk sisteminin teşkilinin temini yapılacak düzenlemelerin başında geliyor.
Yolsuzluğu, hırsızlığı, rüşveti, zimmeti, adam kayırmayı, haksızlığı yok etmenin başka yolu yoktur. Siyasî ve ahlâkî yozlaşmayı önlemenin yolu da buradan geçer.
Türkiye’nin “yol haritası” demokratikleşme ve hukuk devletidir. Demokratik haklara rezerv koymak, hak ve hürriyetleri kısmak değil.
Terörle mücadelede buradan geçer. Hak ve hürriyetleri sınırlamaktan değil…
14.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|