İkisinin evlenmeye karar verip nişanlandıklarını işiten birçok insan, böyle bir kararın doğru olmadığını, bu iki gencin fıtraten birbirine uygun olmadığını düşünüp, böyle bir evliliğin isabetli olmayacağına hükmettiler.
Her iki tarafın yakın çevreleri de böyle düşünüyorlardı. Kızı da, erkeği de yakından tanıyan akrabalar dahi, bu iki gencin yapı olarak birbirlerinden çok farklı olduklarını, psikolojik yapı, huy ve mizaçlarının oldukça değişik olduğunu, bu durumun da ileride istenmeyen hallere, hoş olmayan sonuçlara kapı açacağını düşünerek bu iki gencin yanlış bir karar verdiklerini düşünüyorlardı.
Ama bütün bu düşüncelerin hiçbir tesiri, hiçbir kıymeti yoktu. Çünkü İrfan Bey ile Esra Hanım bu işe evet demişlerdi. Evlilik kararı vermeden önce meşrû sınırlar içinde bir araya gelip, birbirlerini yakından tanıyıp, karşılıklı isteklerini orta yere koyup son kararlarını evlilikten tarafa vermişlerdi.
İki gencin bu kararından sonra iki tarafın aileleri de çocuklarının bu isteklerini makul karşılayarak tez elden bir araya geldiler, duâlarla, tebriklerle önce nişan merasimini, kısa bir aradan sonra da düğünü yaptılar.
Bir çok insanın “Bu evlilik olmaz, olsa da yürümez” diye düşündükleri Esra Hanım ile İrfan Beyin evlilik hayatları başlamıştı. Günler haftaları, haftalar ayları kovaladıkça bir çok insanın şüphe ve tereddütle karşıladığı bu evlilik, üzerinden uzunca bir zaman geçtiği halde, herkesin düşündüğünün tersine hemen hemen pürüzsüz bir şekilde, tam bir mutluluk ve huzur içinde devam edip gidiyor.
Elbette bu huzur ortamı kendiliğinden, durup dururken oluşmadı. Her iki taraf da işe fedakârlık yapmakla, feragatte bulunmakla başladılar. Kusurları, hataları değil, güzellikleri, iyi tarafları öne çıkararak işe başladılar. Yanlışları, hataları örterek, birbirlerinin iyi meziyetlerini, güzel hasletlerini öne çıkararak hareket ettiler. Madem bu hayırlı işe anlaşarak beraber karar verdiler, o halde birbirlerini olduğu gibi kabul ettiler. “Gül dikensiz olmaz” kaidesince olması muhtemel kusurlara nazar-ı müsamaha ile, hoşgörü ile bakmayı prensip edindiler. Kusur ve hataları etrafa neşretmeye fırsat vermediler. Başta kendi aileleri olmak üzere karşılıklı bir şekilde dost ve akrabalarla iyi ilişkileri sürdürdüler. Birbirlerinin ailelerine saygı ve sevgide bulunmada gerekli itina ve dikkati gösterdiler.
Evlilik hayatında bu ve benzeri hâl ve davranışların gösterilmesinde ilk adımı hemen her zaman Esra Hanım atarak öncü oldu. Bir taraftan hayat arkadaşı İrfan Beye karşı saygı, sevgi ve itaatte kusur etmeme gayretinde olurken, diğer taraftan da beyinin annesine, babasına ve kardeşlerine karşı sevgide, saygıda kusur etmemeye çalışıyor. Ayrı evde oturdukları halde, müsait zamanlarını kayınvalidelerinin evinde geçiriyor, onlarla haşir neşir oluyor, gerektiğinde onların ev işlerine yardımcı oluyor. Gelinlerinin bu samimî ve sıcak alâkalarını hisseden İrfan’ın anne-babası ve diğer aile efradı da Esra’ya çokça değer veriyor, seviyor, sayıyorlar.
Hanımının başta kendisine, sonra anne ve babasına saygıda, samimiyette kusur etmediğini gören İrfan Bey de hem hanımına, hem de hanımının anne-babasına ve diğer akrabalarına karşı sevgi ve saygıda daha dikkatli olmanın gayretine giriyor.
Böylece bir çok insanın “Bu iki genç denk değil; bu evlilik yürümez” dediği evlilikleri, çok önemli bir problem olmaksızın devam edip gidiyor. Bu huzur ve mutluluğu, her iki tarafın payı ve katkısı olmakla beraber, “Yuvayı dişi kuş yapar” misâli daha ziyade Esra Hanımın hoşgörüsü, samimî yaklaşımı, fedakârlığı sağlamış oldu.
12.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|