Terör saldırıları herkesin ağzını ve üslubunu iyice bozdu. Sinirler iyice gerildi. Tehdide varan açıklamalar, ağza alınmayacak hakaretler birbiri ardına sergileniyor.
Aktütün karakoluna yapılan saldırı ile ilgili ayrıntılar netleşmeye başlayınca herkeste bir gerginlik gözleniyor. Siyasetçi, basın, asker karşılıklı birbirini suçluyor.
Aktütün’e saldırı olduğunda Antalya’da golf oynadığı ortaya çıkan, basın tarafından—Doğan Grubu gazeteleri de buna dahil—istifası istenen Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aydoğan Babaoğlu’nun saldırıdan 30 saat sonra bilgisi olduğu haberleri üzerine medyada şimdiye kadar görülmemiş bir eleştiri başladı. Kimileri bu eleştirilerle askerin yıpratıldığını, bunun da terörle mücadele zarar verdiğini söylerken, kimileri de “Asker de insandır, hata yapabilir, bir hatası varsa ortaya çıkarılsın” demeye başladı.
Sertlik siyasilerde de görülüyor. Başbakan Tayyip Erdoğan ekonomik krizden etkilenecek işveren kesiminin kendilerince haklı talepleri karşısında ağır eleştirilerde ve suçlamalarda bulundu.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin eline aldığı haritaları sallaya sallaya, “AKP, PKK ve Barzani aynı çizgide, asırlık Sevr zihniyeti ile bir kez daha buluşmuş ve maalesef bunun için yüce Meclis kürsüsü alet edilmiştir. Ve bize göre böylesi bir kirli zihniyet, en az PKK kadar bölücü, alçak ve ahlâksızdır” diye yüksek ses tonuyla eleştirileri izledi. Peşinden Başbakan’ın “Muhatap almıyorum” sözleri de MHP yetkililerini çileden çıkardı. Onlar daha sert açıklamalarda bulundular. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı bütün herkes biliyor. Siyasetini hep gerginlik üzerine kurdu, öyle devam ediyor.
Son günlerde yaşanan siyasetteki bu üslup son derece yanlış. Siyasîlerin bu sert ifadelerle birbirlerini eleştirmelerinin terörle mücadeleye ne kadar faydası olur? Hiçbir faydası olmaz. Ancak ortamın gerilmesine yol açar ve açtı da…
* * *
Taraf gazetesinde Aktütün Karakoluna yapılan saldırıyla ilgili bilgiler, belgeler yayınlamasının ardından gece yarısına kadar Genelkurmay’dan açıklama beklendi. Bir açıklama gelmeyince, ertesi gün birçok gazete—bir ikisi hariç—bu haberi geniş şekilde verdi. Televizyon ve radyolar söz konusu gazetedeki iddiaları haber bültenlerinde grafiklerle yayınladı. Yine bir açıklama gelmedi derken, önceki gün öğle saatlerinde öyle sert bir cevap geldi ki, herkes şaşırdı. Yazar Mehmet Altan’ın bu konuşmadan hemen sonra televizyonlara yaptığı “Ben 60 ihtilâlini gördüm, 71 muhtırasını yaşadım, 80’i yaşadım, 28 Şubat’ı yaşadım. Bu basını bilgilendirme değil basını korkutma açıklaması, toplantısı oldu” yorumu çok şeyi anlatıyor.
Altan’ın bahsettiği “basını korkutma açıklaması” göreve geldiğinde basınla iyi diyalog içinde olacağı söylenen Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un işaret parmağını havaya kaldırarak, kaşları çatık, yüksek ses tonuyla, cümle aralarında durup kameralara sert şekilde bakarak yaptığı açıklamalarıydı. Beş dakikada da söyleyeceğini söyleyip, aynı sertlikle sinirli bir şekilde sorulara fırsat vermeden toplantıdan ayrılması iki gündür en çok konuşulan konu.
Aslında beklenen saldırının üzerinden 13 gün geçmesine rağmen hâla açıklığa kavuşmayan, cevabı bulunamayan sorulara Genelkurmay’ca cevap verilmesi iken, kimilerince basına gözdağı, kimilerince basını tehdit, kimilerince de basına muhtıra olarak değerlendirilen sert bir konuşma yapıldı. Bu sert konuşma sadece bu haberlere gösterilen tepki miydi, yoksa bu sinirin arkasında başka şeyler var mı? Bekleyip göreceğiz.
* * *
Eğer bazı soruların cevapları terörle mücadeleye zarar verecekse bunun açıkça ifade edilmesi, aksi bir durum ise soruların cevaplandırılması gerekmez mi? Bir kusur varsa da üzerine gidilmesi gerekmez mi? Doğru olan bu değil midir? Terörden zarar gören insanların bunları öğrenme hakkı yok mudur? Adı geçen gazetedeki resimlerin hakkında cevap vermek gerekmez miydi?
Üslup yanlış olmuştur. Terörle mücadele edilirken bu kavganın kimseye bir yararı olmaz. Sağduyu ve akl-ı selimle hareket etmek gerekirken bağırarak, çağırarak, yumrukları sıkarak bir şey hallolmaz. Ortada bir yanlışlık varsa, tehdit etmek yerine bu yanlışlığı söyleyenleri anlayışla karşılayıp gereğinin yapılması gerekir.
Bu tür kavga görüntüsü ne demokrasinin gelişmesine, ne de özgürlüklerinin gelişmesine hizmet ediyor. Unutmamak gerekir ki, öfkeyle kalkan zararla oturur.
Yazımızı TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın şu yorumuyla bitirelim: “Gazetecilerin görev yapma anlayışına saygı göstermek gerekir. Terörle mücadele kararlılığını moralsizliğe dönüştürecek, her türlü davranışa dikkat edilmesi gerekir fakat özgür bir ülke olan Türkiye’de hür basının eleştiri hakkı da özgürdür. Toplumun her ferdinin topyekûn terör mücadelesinde zafiyet anlamında algılanabilecek davranışlardan özellikle kaçınması lazım. Herkesin sorumluluğun bilinci içinde hareket etmesi lâzım…”
İşte işin özeti de bu…
17.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|