Risâle-i Nur’un en mühim bir esası şefkattir. Dolayısıyla Nur mesleğinde, insanlara acımak ve onların sonsuz hayatlarının kurtuluşu için çalışmak esastır. Şefkat şöyle tarif edilir:
Karşılıksız, içten sevgi beslemek, başkasının derdiyle hemhâl olmak; âciz, zayıf ve yardıma muhtaç olanlarla alâkalanmak, acıyarak merhamet etmek... Bütün çeşitleri nezih ve temiz olan şefkat, aşk ve muhabbetten keskin bir iksirdir.
“İlâhî rahmetin en lâtif, en güzel, en hoş, en şirin cilvelerinden bir iksir-i nûrânî”1 olan şefkat; sırrını, Allah’ın kuşatıcı ve merhamet edici olan sonsuz “Rahman, Rahîm ve Vedûd” isimlerinden alır.
Rahîm isminin bir anlamı da şefkattir, acımaktır. Her isme olduğu gibi bu isme de en ileri seviyede mazhar olan Resûlullah (asm), dünyaya geldiği dakikada “Ümmetî! Ümmetî!” diyerek ümmetinin imanını ve kurtuluşunu Rabbinden dilediği gibi, “mahşerde herkes hatta peygamber dahi nefsî derken, o (asm) yine ümmetî ümmetî diyecek” ve ümmetinin mağfiretini, Cehennemden halas bulup Cennete kavuşmalarını makam-ı Mahmud’da Allah’dan niyaz edecektir.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Allah Resulü (asm) Taif’te kendisini taşlayan ve yüz on dört yerinden yaralayanlara, eşsiz şefkatinin eseri olarak, “Ya Rab! Bunlar bilmediklerinden böyle yapıyorlar” diyerek bedduâ etmemiş, onların hidayetlerine duâ etmişti.
Maddî güç ve imkândan mahrum bir avuç sahabinin akıl almaz işkenceler karşısında, iman, adaleti, insan hak ve hürriyetlerini hâkim kılmak için malını, evlâdu iyâlini, hatta canını feda etmesi, ancak bu derin şefkatin yansımasıyla açıklanabilir.
Bediüzzaman, kendisine ve talebelerine zulmedenlere, “Eğer Risâle-i Nur’u tenkit fikriyle tetkik eden adliye memurları, îmânlarını onunla kuvvetlendirip veya kurtarsalar, sonra beni idam ile mahkûm etseler; şahit olunuz, ben hakkımı onlara helâl ediyorum. Çünkü biz hizmetkârız. Risâle-i Nur’un vazifesi, îmânı kuvvetlendirip kurtarmaktır. Dost ve düşmanı tefrik etmeyerek, hizmet-i îmâniyeyi hiçbir tarafgirlik girmeyerek yapmaya mükellefiz”2 diye ilân etmesi de ancak Rahman ve Rahim isimlerinde terakkî etmenin sonucu bir şefkat olabilir.
İşte, Rahim ve Vedud isimlerinin azamî derecede tecellî ettiği Rahmet Peygamberinin (asm) şefkat parıltılarını, sızıntılarını aksettiren Bediüzzaman, “Benim ve Risâle-i Nur’un mesleğinin esası ve otuz seneden beri bir düstur-u hayatım olan ‘şefkat’ itibariyle; bir masuma zarar gelmemek için, bana zulmeden canilere, değil ilişmek; belki bedduâ ile de mukabele edemiyorum”3 diyerek, bu şefkat sırrını izhar eder ve mesleğini ihyâ eder.
İnsanlığa şefkat, onlara içine düştükleri bunalım ve tehlikeli yoldan kurtarmada yardımcı olmak tarzında olabilir. Ki, insanın hemcinslerine karşı göstereceği esas şefkatlerden birisi de budur.
Anneler, şefkat mânâsına en ziyâde mazhar, şefkat kahramanlarıdır. Şefkatteki fedâkârlık, ihlâstan ve samimiyetten kaynaklanır. Karşılık istemeyen şefkat, aynı zamanda şükrün de esasıdır.
Risâle-i Nur’un meslek ve meşrebinin duygusal boyuttaki en önemli esaslarından biri de şefkattir. Başta Müslümanlara, insanlara, hayvanlara ve bitkilere şefkatle yaklaşmak, onun vazgeçilmez düsturlarındandır. İnsanlara acımak, dünya huzuru ve mutlulukları için çalışırken; sonsuz hayatlarının kurtuluşuna vesile olmak için her türlü sıkıntı, eza ve cefaya katlanmak, şefkatin gereğidir…
Dipnotlar:
1-Mektûbât, s. 82.; 2-Şûâlar, s. 331.; 3-Şuâlar, s. 372.
16.10.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|