Acz ve fakr mesleği, önce insan olarak son derece aciz, zayıf ve fakir varlıklar olduğumuzun şuuruna vararak, Kadir ve Ganiyy-i Mutlak’a tevekkül etmek ve her şeyi yalnız O’ndan istemektir.
Acz ve fakrımız Risâle-i Nur’da özetle şöyle ortaya konur:
Çok nazik ve nazenin olan insan, “Doğduktan sonra bir iki senede ancak ayağa kalkabiliyor. On beş senede ancak zarar ve menfaati fark eder; hayat-ı beşeriyenin muâvenetiyle ancak menfaatlerini celb ve zararlardan sakınabilir.
Hem nihayetsiz acziyle beraber nihayetsiz belâlara mâruz ve hadsiz düşmanın hücumuna mübtelâ ve nihayetsiz fakrıyla beraber nihayetsiz hâcâta giriftar ve nihayetsiz ihtiyaçları var.
İnsan öyle bir zâfiyet, acz, fakirlik, miskinlik gibi hallere mahal ki, ciğerine yapışan ve çok defa büyülttükten sonra ancak görülebilen bir mikroba mukavemet edemez; onu yere serer, öldürür...1 Otuz bin defa büyütülüp ancak mikroskopla görülebilen bir mikroba, gözsüz bir akrebe mağlûp olur.
Rabbimiz dilemedikçe nefes alamaz, göz kapaklarımızı kıpırdatamayız. İhtiyaçlarımız âlemin her tarafına dağılmış, sonsuza uzanmış2 ve binden birisine elimiz yetişemiyor.3
İnsanın etrafında binlerce sırlı hâdise cereyan eder. Ayrıca insanın, en küçük mikroptan en büyük yıldızlara, unsurlardan depremlere kadar pek çok düşmanları vardır. Bunların tazyik ve baskılarından ancak O'na sığınmakla kurtulabilir.
Âlemin her tarafına dağılmış, sonsuza uzanmış ve binden birisine elimizin yetişemediği ihtiyaçlarımızı karşılayanı vicdanen bilir, acz ve fakr diliyle yalvarır, O’ndan ister, O’na sığınırız. Aczimizi ve fakrımızı idrak edip her şeyin dizginlerinin O'nun elinde, her şeyin hazinelerinin O'nun yanında olduğunu, her şeyin O'nun emri ve izniyle halledileceğini biliriz. Sadece O'na güvenir, O'na bağlanır, O'ndan yardım bekleriz. Hiçbir varlıktan da korkmaz, hiçbir şeye boyun bükmez, minnet etmez, maddeye kul ve köle olmaktan kurtuluruz.
Acz ve fakr mesleğiyle, “Fakirlik, sıkıntı ve hastalık hallerinde ve cihadın şiddetli zamanlarında sabır ve sebat gösterirler. İşte îmânlarında sâdık olanlar onlardır. Ve onlar takvâ sahiplerinin tâ kendileridir”4 hakikatine ulaşır, gerçek şahsiyetimizi kazanırız.
Dipnotlar:
1- Mesnevî-i Nuriye, s. 75.; 2- Sözler, s. 289.; 3-Sözler, s. 209.; 4-Kur’ân, Bakara, 261.
15.10.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|