Çağın insanının başını döndüren müthiş unsurlar var. Başta tabiatperestlik, maddeperestlik ve hedonizm (lezzet ve zevkkoliklik).
İşte Risâle-i Nur, nefsi terbiye için, Tabiat Risâlesi, 21. Lem’a başta olmak üzere, yüzlerce yerde; nefsin hile ve tuzaklarına dikkat çeker. Âyetü’l-Kübrâ ile, Kur’ânî metodu takip ederek, atomdan başlayarak, unsurlara kadar Kadir-i Mutlak’ın sonsuz gücünü ve rahmet eserlerini göstererek nefsimizi terbiye eder.
Bediüzzaman, gayr-i meşrû lezzetlerin hâkim olduğu, terbiye edilmemiş, devamlı kötülüğü emreden; süflî, basit, zararlı, tehlikeli şeylerden lezzet alan ham haldeki nefs-i emmâremizi tedavi ve terbiye etmek, kusurlarını itiraf ile özür ve af dileyip Allah’a sığınmak 1 gerektiğini vurgular.
Gayr-i meşrû, haram yollarda, peşin bir lezzetin yanında binler elem olduğunu Kur’ân hakikatleriyle gösterir, ispat ve izah ederek nefsi de ikna eder. Helâl dairenin keyfe kâfî geldiğini, harama girmeye lüzum kalmadığını, iman dairesinin, bu dünyada dahi bir nev’î Cennet hayatı lezzetini verdiğini de ispat ve izah eder.
Terbiye ve tekâmül sürecinde ferdî ve sosyal olgunlaşma, başarı, huzur ve mutluluk mahiyet itibariyle ibadet, tesbih, zikir, duâ ve ilme bağlı. Böylece, acizliğimizi, fakirliğimizi anlarız. Şefkatli olur, tefekkür ederiz. Farzları yerine getirir, sünnete uyar, günahları terk eder, ibadetlerimizi yapar, özellikle namazı kaidelerine uyarak kılar ve arkasındaki tesbihatı yaparak terbiye ve tekâmül yolunda mesafe kat ederiz.
Fevkalâde bir zekâ ve hâfızaya sahip olan Bediüzzaman; ruhunu, duygularını çok iyi tanıyıp kendisini terbiye ile tekâmül ettirdi, olgunlaştırdı. Çevresindekileri çok iyi anladı. İnsan, nesne ve olayların künhüne/özüne vakıf oldu; derununa nüfûz edebildi. Kendisini ve başkalarını çok iyi gözlemledi; izledi, tanıdı. Her şey arasında mükemmel bir ayırım gücü, yüksek bir ferâset gösterdi. Elde ettiği bilgileri düşünce ve davranışlarına mükemmel bir şekilde yansıtıp kullanabilme becerisini gösterdi. Başarı veya başarısızlığa giden yolları tahlil/analizle çözmeye yarayan tekniği kullandı. Aşk ve şevkle ilme motive oldu. Hârika bir düşünce, zihin, ruh/duygu, inanç/imân gücünü kazanma ve yönlendirme melekesi kazandı. Kısaca, düşünen, akılcı, zihnî zekâsını (IQ), duygusal zekâsını (EQ) ve bütün duyguların birlikte harmanlamasından hâsıl olan “rûhî zekâsını (SQ)” çok iyi geliştirip kullandı.
İşte Risâle-i Nur, bu formasyonu kazanmanın püf noktalarını ve formüllerini vererek muhteşem bir nefis terbiyesi ve kişisel gelişim eseri olur. Baştan sona, iman, ibadet, zikir, ahlâkî değerleri ispat ve izah ederek; aklımızı, kalbimizi tatmin ederek; vicdanımızı, olumsuz duygularımızı mecrâlarına akıtır ve ruhumuzu/duygularımızı, nefsimizi terbiye eder.
Dipnotlar:
1- Mektûbât, s. 443.
12.10.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|