Hakikat mesleğinin dayanağı Kur’ân’dır. Kâinat kitabındaki delillere yönlendiren Kur’ân, insanı kendisine çekmez, “Ey akıl sahipleri ibret alınız”1, “Allah’ın rahmetinin eserlerine bir bak!”2 şeklinde yüzlerce âyetle ona yönlendirir.
“Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab’a ve daha önce indirdiği kitaba imân ediniz”3 diye emretmesinin sebebi nedir? Şâyet, delile dayalı ispat ile tahkikî imân istenmeseydi, “Ey inananlar, imân ediniz!” hitabı malûmu i’lâm olmaz mıydı?
Kur’ân, bizzat, “O mücrimler hoş görmese de Allah kelimeleriyle hakkı ispat eder”4 fermanıyla ispat yolunu nazara verir. Kur’ân en mükemmel irşad ve dâvet kitabı olduğundan; tebliğin temel çerçevesini, “Mü’min kullarıma şunu söyle ki, kâfirlere karşı en güzel sözü söylesinler; hiddet göstermeksizin delilleri en güzel bir şekilde ortaya koysunlar”5 şeklinde çizer.
Hz. Mûsâ’ya (as), “İşte bu ikisi, Firavun ve ileri gelenlerine karşı Rabbinden sana iki delil, iki ispattır”6 diye verilen “mû’cize belgesi” konuşturulur. Bunun yanında eşya ve varlık adedince delilleri akıl sofrasına serer:
“Şüphesiz göklerde ve yerde inananlar için birçok âyetler vardır. Sizin yaratılışınızda ve (Allah’ın) yeryüzünde yaydığı canlılarda, kesin olarak inanan bir toplum için ibret verici işaretler vardır. Gecenin ve gündüzün değişmesinde, Allah’ın gökten indirmiş olduğu rızıkta ve ölümünden sonra yeri onunla diriltmesinde, rüzgârları değişik yönlerden estirmesinde, aklını kullanan toplum için dersler vardır. İşte sana gerçek olarak okuduğumuz bu âyetler Allah’ın âyetleridir. Artık Allah’tan ve O’nun âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar? O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından bir lütfu olmak üzere size boyun eğdirmiştir. Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.”7
Yine bu çerçevede çiçek, sinek, ağaç, balık, kuş, arı, bitki, dağ-taş, hava-su, ay, güneş, yıldızların harika yapılarıyla Allah’ın ilim, hikmet, kudret, azamet, hallâkıyet gibi sonsuz isim ve sıfatları anlatılır:
“Allah size âyetlerini gösteriyor. Allah’ın âyetlerinden hangisini inkâr edersiniz.”8
Zaten “âyet”, delil demektir. Kur’ân’ın ibâreleri âyet olduğu gibi, yaratılan her şey kevnî bir “âyet”tir:
“İnsanlar devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?”9 “Kesin olarak inananlar için yeryüzünde âyetler vardır.”10 “Ölü toprak onlar için mühim bir delildir. Biz ona yağmurla hayat verdik ve ondan dane çıkardık. İşte onlar bundan yerler.”11
Kur’ân, âyetlerin çoğunun başında ve bitiminde insanlığı vicdana havale ve aklın istişaresine yönlendiriyor: “Bakmazlar mı?”12, “Bakınız”13, “Onlar hiç düşünmezler mi?”14, “Hâlâ düşünmez misiniz?” 15, “Düşününüz”16, “Farkında değiller”17, “Akıllarını kullanırlar”18, “Akıl etmezler”19, “Biliyorlar”20, “Bundan ibret alınız ey basiret sahipleri!”21 vs...
Dipnotlar: 1- Rûm, 50. 2- Haşir, 2. 3- Nisâ, 136. 4- Yûnus, 82 5- İsrâ, 53. 6- Kasas, 32. 7- Gaşiye, 3-6, 13. 8- Mü’min, 81. 9- Gaşiye, 17-20. 10- Zâriyât, 20. 11- Yâsîn, 33. 12- Gaşiye, 17. 13- Âl-i İmrân, 137, Nahl, 37, Ankebût, 20. 14- Nisâ, 82, Muhammed, 24. 15- En’âm 80, Secde, 4. 16- Sebe’, 46. 17- Bakara 9. 18- Ra’d, 4. 19- Mâide, 58. 20- Bakara, 75. 21- Haşir, 2.
03.10.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|