Dindar basınımızın öncüsü Yeni Asya´nın tarihçesini iyi bilenler, yakın tarihimizin iman-küfür mücadelesinin detaylarını da bilirler. Bab-ı Ali'de tek başına, mâlûm şebekelerin manevî bombardımanı altında istikàmetle istikbale yürümenin zorluğunu da, o dönemi bizzat yaşamış büyüklerimize sormakta mutlaka yarar vardır.
Mücadelenin zorluğunu netice veren şartları şu çerçevede dillendirmek elbette mümkün değildir. Kur'ân'ın zamanımızda hakiki bir tefsiri olan Risale-i Nur'la mübareze etmenin çok çetrefilli yoluna giremeyenler, günden güne risalelerin başta İslâm âlemi olmak üzere, Avrupa ve Uzakdoğu üniversitelerinin mahfillerinde kabul gördüğünü, yüzlerce coğrafyada yüze yakın dilde kabul gördüğünü bizden daha iyi takip ediyorlar. Akademik çalışmalara mevzu olan ve her yıl hakkında onlarca beynelmilel konferansın düzenlendiği bu Kur'ânî esere karşı durmak elbette kolay değildir. Bunu bilen komiteler, hücumlarını bu defa Nur talebelerine yöneltiyorlar. Bu eserleri düzenli okuyarak hayatına aktarmak isteyenlerle uğraşıyorlar.
Sosyal, siyasal, ekonomik, bölgesel ve kültürel farklılıkları kullanarak onların arasına nifak sokmak, tecessüsle takip ederek şahısların yanlışlarını afişe etmek veya o cemaatlerde temâyüz edenleri korku, ırkçılık, menfaat ve makam-mansıpla elde etmeye çalışmak, Risale-i Nur'a muarız olanların en çok başvurdukları usûllerdir.
Risale-i Nur Külliyatı yazılı metinlerden oluşuyor. Bizzat müellifinin kaleminden çıkmış yüzlerce nüshanın Nur talebelerinin ellerinde bulunması, Nura bulantı vermek isteyenlere imkân vermiyor. Risale-i Nur´a düşman olanlar da, külliyatı mütemadiyen okuyup Bediüzzaman Hazretlerinin hayata dair yazdığı mektuplardaki prensiplere dikkat ederek bu Kur'ân tefsirini hayata aktarmak isteyenlere karşı sinsi bir mücadeleye girişiyorlar.
Yeni Asya, selefleri olan Zülfikâr, Uhuvvet ve İttihad'ın gaye edindiği “Kur'ân´ı hayata aktarma” dâvâsını ilk sayısından bugüne kadar ilân ederek geliyor. Kur'ân ve hadisin hayata aktarılmasından, onlardaki ölçülerin sosyal hayatta yaşanmasının teminininden ve Türkiye kültüründe onların yeniden seslendirilmesinden kimlerin rahatsız olduklarını burada belirtmeye elbette gerek yok.
Yeni Asya'nın, gerek İslâmî çerçevede ve gerekse Risale-i Nur dairesinde inhisarcılık dediğimizin tekelcilik anlayışına karşı olduğunu, takip edenler bilirler. Kur´ân ve hadis umuma hitap ettiği gibi, tefsiri de umumu kucaklayacaktır. Yeni Asya, daha önce de belirttiğimiz gibi, her mazlumun, haksızlığa uğramış her Müslümanın ve mağdur her insanın yanında olmak için çırpınıyor. Fakat buna rağmen, Nurun düşmanları, bazı şaşırtmacalarla, zihinlerde Yeni Asya ile Risale-i Nur'u birbirinden uzaklaştırabileceklerini zannediyorlar.
Düşünebiliyor musunuz? Tam kırk sene… Arşivlere girip Yeni Asya'nın kırk seneyi dolduran günlerini seyrettiğimizde, Risale-i Nur´un Yeni Asya´nın dem ve damarlarına işlediğini göreceksiniz.
Burada hedefin Yeni Asya olmadığını düşünüyorum. Yeni Asya üzerinden Risale-i Nur'un hayata akmasını, dünyanın Kur'ân'la nurlanmasını istemeyenlerce sahneye konulan fevkalâde dolambaçlı, girift ve derin nifak plânlarının bu boyutunu da basiretli Nur talebeleri gördüler ve göreceklerdir. Kırk yıldan bu yana Yeni Asya'nın bu misyonundan hem Avustralya, hem Avrupa ve Amerika ve hem de İslâm âlemi haberdardır. Bu konu ile alâkalı hazırlanmış yüzlerce çalışma dünya ülkelerinin üniversitelerinin kütüphanelerinde mevcuttur. Dileyen müracaat edebilir.
17.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|