85. kuruluş yıl dönümünü idrak ediyoruz cumhuriyet sistemine geçişimizin. 85 yıldır her 29 Ekim günü faziletlerini saya saya bitiremiyoruz. Her resmî törende bildik sözler tekrarlanır. Cumhuriyetin ne bulunmaz, eşsiz bir sistem, ne mükemmel bir yönetim biçimi olduğu vurgulanır .”Ne güzelsin hürriyet/Yaşasın cumhuriyet” nakaratlı şiirler okunur.
Uzatmaya gerek yok, cumhuriyet’in hürriyet demek olduğu, halkın kendi kendini yönetmesi demek olduğunu, yönetim erki’nin “kayıtsız şartsız millette, halkta“ olduğu özellikle vurgulanır. Başka yönetim biçimleri ve o yönetim biçimleriyle idare edilen nice devletin ve milletin tarih şeridi içinde perişan oldukları, sefil sefalet yaşadıkları dile getirilir. Velhasılı kelâm “Cumhuriyet fazilettir” felsefesi etrafında konuşulur, nutuk çekilir.
85 yıldır milletin büyük çoğunluğu cumhuriyeti benimseye gelmiştir. Ciddî bir kırılma veya karşı koyma, direnme yoktur. Sisteme itiraz da yoktur. Ana felsefeye muhalefet de. Cumhuriyetin kurucusu sayılan İlk Meclis sistemi büyük bir aşk ve iştiyakla kabul ederek, Osmanlıdan kalan I. ve II. Meşrûtiyet yönetiminin bir adım daha kemale erişmiş şekli olan cumhuriyet sistemine onay vermiştir. Milletin kendisi de bu konuda memnuniyetle yeni sistemi içine sindirmiştir.
Bu gün padişahlık sistemine, diktatörlük sistemine, İttihat Terakki’nin asker/çete/suikast karışımı anlayışına kısaca komitacı bütün anlayışlara itisnasız hemen herkes karşıdır ve cumhuriyet sisteminin hak, hukuk, fikir, vicdan, hürriyet gibi temel evrensel değerlerine taraftır. Kısaca cumhuriyeti tartışan yoktur aslında…
Bu gün tartışılması gereken cumhuriyet değil, cumhuriyet sistemini uygulayanların yorum ve tasarruflarıdır. Reform yapılması gereken, değiştirilmesi gereken alan Cumhuriyetin—eş anlamlı olarak demokrasinin—kuralları değil, o kuralların ne derece gerçekleştirildiği ve uygulayanların nasıl yorumladıkları meselesidir.
“Bu anayasa millete bol geldi. Bu özgürlükler fazla. Burası başka ülke gibi değil. Stratejik konumumuz gereği” diyerek milletin kendi iradesiyle seçtiği sivil iktidarlar, birtakım cumhuriyet koruma ve kollama konusundaki indî ve önyargılı yorumlar sonucu cumhuriyete yakışmayacak biçimde alaşağı edilmiştir. Çoğu devirde en tepe noktası olan Cumhurbaşkanlığı makamı ancak yüksek rütbeli askerlerin çıkabileceği, sadece askerlere lâyık görülen bir makam olarak telâkki edilmiştir. Seçilmişten çok atanmışlar ve milletin iradesine dayanarak bir takım organlar eliyle diye ihdas edilmiş layüsel kurum ve kuruluşlar cumhuriyet diye uzun süre bizlere yarı sivil yarı asker; yarı libarel yarı sosyalist; yarı askerî yarı bürokratik bir yönetim biçimini hamasî nutuklar eşliğinde millete cumhuriyet diye takdim etmişlerdir. Bu, cumhuriyetin temel dinamiklerine aykırı icraatları eleştirenler ise maalesef cumhuriyet düşmanları, vatan hainleri, dış güçlerin maşaları olarak itham edilmişlerdir.
Bize göre “Cumhuriyetin ne kadarına sahibiz? Ne oranda cumhur dikkate alınmaktadır? Cumhuriyet gerçekten bugüne kadar uygulananlardan mı ibarettir? Hür ve demokratik gelişmiş, çağdaş ulusların içinde bulunduğu cumhuriyet dünyası böyle bir dünya mıdır?“ sorularını sorarak cumhuriyeti uygulayanların anlayışlarını sorgulamak cumhuriyetin yıldönümlerinde yapılacak en anlamlı kutlama olacaktır.
29.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|