Hemen her gün; insanlığın yüzünü karartan fiillere imza atan ve gerçekte ‘insan’lığını kaybetmiş insanlarla ilgili haberler duyuluyor. Yurt içinde ve yurt dışında yaşanan; duyanlara “Bu kadarı da olmaz” dedirten hadiseler insanlarda şok etkisi yapıyor.
Bu çirkin hadiselerden bahsetmek istemeyiz, ancak temelde yapılan yanlışların görülmemesi bu konuların tartışılması gerektiğini akla getiriyor. Geçen aylarda bir Avrupa ülkesinde ‘insan’lığını kaybeden bir babanın sebep olduğu çirkinlikler duyulmuştu. Kendi öz kızını bodruma hapseden baba, ona her türlü saldırıyı, hakareti ve sapıklığı yapmıştı.
Bu sapkın davranışlar elbette sadece Avrupa ülkeleriyle sınırlı değil. Dünyanın her yerinde benzer sapıklıkların yaşandığını maalesef duyuyoruz. Bu çirkinliklerin en az yaşandığı yerlerden biri de ülkemiz. Ki, ülkemizde de hiç alışık olunmayan çirkinlikleri duyduğumuz oluyor.
Bu çirkinlikleri hemen herkes çok garip karşılıyor, ama bilinmelidir ki; “cennet sevdası ve cehennem korkusu” olmayanlardan her türlü davranış beklenebilir. Hiç kimse “Bu davranışların cennet ve cehennemle ne ilgisi var?” demesin. Var, çünkü cennet sevgisi ve cehennem korkusu ‘insan’ların böyle davranışlar yapmasına engel olur. Zaten başka sevgi ve korkuların bu çirkinliklere engel olmadığını yaşanan hadiseler gösteriyor.
Türkiye’de de son günlerde kamuoyunu meşgul eden çirkin bir ‘haber’ var. Buna göre ‘kasklı bir sapık’ Ankara ve İstanbul’da bazı çocuklara sarkıntılık etmiş. ‘Safi zihinleri idlâl etmemek’ için; çirkinliklerin ayrıntılarını yine bir kenara bırakalım. Bu çirkinlikler üzerine Başbakan’a mektup yazan bir dernek başkanı “Çocuk tacizcileri hadım edilsin” demiş. (Akşam, 28 Ekim 2008)
Bu teklifin hukuki, siyasi ve sosyal faydaları/ zararları bir yana; acaba arzu edildiği gibi ‘kesin çare’ olabilir mi? Bu çirkinlikleri yapanlara elbette en ağır cezalar verilmeli, ama bu cezaların caydırıcı olması ve yeni mağduriyetlere imza atmayı önleyebilmesi gerek.
Tabiî ki bu teklif ve tartışma, geçmişte yaşanan ‘zina yapanlara ceza verilsin’ şeklindeki tartışmaları da hatırlatıyor. O konu gündeme geldiğinde zina yapanlara ceza verilmesine ‘kökten karşı’ çıkanlar acaba bu tartışmada ne diyecekler?
İslâmın emir ve yasaklarını kabul etmeyenler bu gibi çirkinlikleri önleyemezler. Çirkinliklerin tamamına karşı çıkmak ve kalıcı çarelere sarılmak durumundayız. Yoksa ‘zina’ya sahip çıkıp, ‘taciz’e karşı çıkmakla bir yere varmak mümkün değil.
Aslında bu hadiseler, ‘kalıcı çare’nin İslâmın emir ve yasakları olduğunu bütün dünya göstermek için bir fırsat. Başta ilahiyatçılarımız ve ‘aileyi koruma’ niyetiyle faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarına büyük iş düşüyor. Sahi, ilahiyatçılarımızın sesi niçin duyulmuyor? ‘Kalıcı çare’nin; Kur’ân’da, İslâmda ve sünnet-i seniyyede olduğunu söylemek için beklemeye gerek var mı?
29.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|