Anayasa Mahkemesinin daha önce aldığı ‘üniversitede başörtüsüne hayır’ anlamındaki kararının gerekçesi nihayet açıklandı. Hatırlanacağı üzere TBMM bir anayasa değişikliği yapmış ve bu değişiklik ile üniversitede devam eden başörtüsü yasağının sona ermesi hedeflenmişti.
Mahkemenin şimdi açıkladığı gerekçe, TBMM’nin yapmak istediği anayasa değişikliğinin iptal gerekçesi. Özetlemek gerekirse mahkeme, üniversitelerde devam eden başörtüsü yasağının sona ermesini en başta laikliğe aykırı buluyor. Mahkememin daha vahim olan iddiasına göre ise, başörtüsü yasağı sona ererse; başörtüsü takanlar, başörtüsü takmayanlara ‘baskı’ yaparmış! Mahkeme bu baskıyı önlemek için başörtüsü yasağının devam etmesinden yana Tabiî ki mahkemenin kararı ‘uzman’larca çeşitli yönleriyle değerlendirilecek. Hadisenin bu yönünü hukukçulara bırakıp, ‘başörtüsü takanlar, başörtüsü takmayanlara baskı yapar’ iddiasının baştan sonra bir ‘şehir efsanesi’ olduğunu söylemek durumundayız.
Aslında karara itiraz şerhi koyan ve karşı çıkan üyeler Haşim Kılıç ve Sacit Adalı, söylenmesi gereken her şeyi söylemiş. Nedense, “bir kısım medya” bu itarazları dikkate almak istemiyor. “Başörtüsü takanlar, başörtüsü takmayanlara baskı yapar, o hâlde başörtüsü takmak yasak olsun” demek hem hukukî değil, hem de Türkiye ve dünya gerçekleriyle örtüşmüyor.
Bunca yıldan beri bu hayâli iddia dile getirilir ve buna göre de iş yapılmaya çalışılır. Peki bu baskı iddiasını doğrulayan bir tek hadise yaşanıyor mu? Değil Türkiye’de, dünyada bile bu iddianın isbatı mümkün değil. Bırakalım hayâli iddialara ve mesela Boğaziçi Üniversitesi’ndeki hadiseye bakalım. Hatırlamak lâzım, üniversitenin açıldığı ilk günlerde, başörtülü öğrencileri içeri almak istemedi. Ne oldu? Bu karara en başta ‘başı açık olan öğrenciler’ itiraz etti. Peki, başı açık öğrenciler o kadar ‘saf’ mı ki, yarın bir gün kendilerine ‘örtünün’ diye ‘baskı’ yapacak arkadaşlarına sahip çıktılar! Ya da onlar bu büyük tehlikeyi görmedi de, Ankara’da sırça köşklerde oturanlar mı bu tehlikeyi gördü?
Bu iddia ‘şehir efsanesi’dir diyoruz, ama belki de ‘şehir efsanesi’ de dememek lâzım. Çünkü ‘efsane’de bile belki bir hakikat payı olabilir. Bu iddia düpedüz vehim ve apaçık bir kuruntudan ibarettir. Vehim ve kuruntu ile bir hakkı gaspetmek hukuk anlayışıyla izah edilebilir mi? ‘İleride baskı yapılabilir’ vehmiyle bugün eğitim hakkını engellemek kime ne kazandırır?
Ne Asya’da ne de Avrupa’da böyle bir laiklik ve hukuk anlayışına yer yok. Vehimler üzerine hüküm bina edilmesi en başta Türkiye’nin itibarını zedeliyor. Bin defa da böyle yanlış kararlar alınmış olsa, bu kararların ‘doğru’ olma imkânı yoktur.
Başörtülü öğrencileri ‘bugün’ mağdur eden bu yasak, ilânihaye devam edemez... Kanunsuz yasak yanlıştır, sona ermelidir...
23.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|