Ergenekon dâvâsı, izdiham, kargaşa ve kaos görüntüleriyle başladı. Duruşmaların sakin ve düzenli bir ortamda yapılabilmesi için her türlü hazırlık ve organizasyonun yapıldığı yönündeki açıklamalar, ilk gün ortaya çıkan itiş-kakış manzaralarıyla boşlukta kaldı.
Avukatlar dahil, sanık yakınları ve yandaşları ile dâvâyı özgürlük ve demokrasi adına izlemek isteyenlerin adliye binası ve çevresinde böylesine yoğun bir izdiham oluşturacakları hesap edilemedi mi ki, bu görüntülere sebebiyet verildi?
Adliye karşısında çadır kuran İP’liler, demir sopalı bayraklar ve değişik pankartlarla arz-ı endam eden Ergenekon militanları, adalet ve demokrasi adına çeteden hesap sorulmasını isteyen gruplar aynı mekânda bir arada ve iç içe.
Bazı grupların birbiriyle çatışmasını önlemek için dahi başlı başına bir güç takviyesi gerekiyor.
Ve jandarmanın kaostaki rolü tartışılıyor...
Umarız, bu ilk gün aksaklıklarını gidermenin çaresi bulunup tedbiri alınır ve sürecin bundan sonraki aşamalarında bu kargaşa devam etmez.
Dâvânın kendisi başlı başına hassas, kritik ve girift bir nitelik taşırken, bir de duruşma günleri bu kaos tekrarlanırsa işin içinden çıkılamaz.
Elbette ki, demokrasi ortamında herkes kendi tavır ve duruşunu, kanunların belirlediği sınırlar içinde ifade etme hak ve hürriyetine sahip.
Bu durum, Ergenekon dâvâsında lehte veya aleyhte tavrı olan bütün taraflar için de geçerli.
Ama ister sanık yakını ve yandaşı olsun, isterse hakkında dehşet verici iddialar bulunan sanıkların adalet ve demokrasi adına cezalandırılmasını isteyenler olsun, oradakilerin düzen ve güvenlik içinde süreci takip edebilecekleri ortamı sağlamak, yetkililerin görev ve sorumluluğu.
Bunu, böyle karışık ortamlarda fırsat kollayan provokatörlere geçit vermeden başarmak da.
Geçmişte birçok karanlık provokasyonu tezgâhlamakla suçlanan bir örgüt yargılanmakta.
İddianamede anlatıldığı gibi bu niteliğe sahip ve üstelik ahtapot gibi kolları her tarafa uzanan bir örgüt söz konusu ise, yönetici ve mensupları, herhalde, yargılanan 86 kişiyle sınırlı olamaz.
Ki, bunların 40’ı da tutuksuz, yani dışarıda.
Ergenekon, iddianameden yansıyan haberlerin çizdiği cesamette bir örgütse, dışarıdaki militanları eliyle bu kaosu tezgâhlamış olamaz mı?
Keza tam da Ergenekon dâvâsının başlayacağı günlerde terörün tırmandırılmasını, “İmralı’da işkence” iddiaları ile provokatif gösteri ve çatışmaların tahrik edilmesini ve Başbakanın Diyarbakır’da “indirilmiş kepenkler”le karşılanmasını, PKK’yı da Ergenekon’un bir kolu olarak niteleyen iddialar çerçevesinde nasıl yorumlamalı?
Strateji uzmanlarının ısrarla “Canavarın kuyruğu yakalandı, sakın bırakılmasın” uyarısında bulunmaları boşuna değil. Zira öyle bir işe girişildi ki, en ufak bir boşluk ve zaafı kaldırmıyor.
Gerçi Ergenekon dâvâsı, son kertede, Kemalist cenahtaki bir iç kavganın yansıması. Dâvâ ile, dünyadaki ve ülkedeki değişimi okuyamayıp klasik yöntemlerde ısrar eden kanadı tasfiye ederek, Kemalizmi değişen şartlar muvacehesinde koruyup sürdürebilme hedefi öngörülüyor.
Ama öyle de olsa, darbe tertipleri, cinayetler, suikastlar, mafya örgütlenmeleri gibi çok ciddî suçlamaların muhatabı olan söz konusu kanadın tasfiyesi, demokrasi için önemli bir aşama.
Eğer dâvâ süreci sabote edilmez, sulandırılmaz, amacından saptırılmaz ve sonuna kadar götürülüp sorumluları cezalandırılabilir ise...
Ve tam da bu noktada ciddî kuşkular mevcut.
Yıllar önce dâvâ açıldığı halde ilgili devlet kurumları bilgi vermediği için fiyaskoyla sonuçlanan Susurluk dosyasında ve keza yine dâvâ açıldığı halde bilâhare sonuçsuzluğa mahkûm edilen Şemdinli olayında yaşananların Ergenekon’da da tekrarlanmasından endişe duyuluyor.
Böyle bir duruma meydan verilmemesi içinse o örneklerden ders çıkarmış çok farklı, şuurlu ve takipçi bir kamuoyu duyarlılığına ihtiyaç var.
23.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|