Hz. Sa’dın oğlu Mus’ab der ki: “Bir kısım meziyetleri sebebiyle babam Sa’d, kendini, kendi derecesine ulaşamayanlardan daha üstün görürdü.”
Bu Sa’d, Sa’d bin Ebî Vakkas’tır. Genç yaşta İslâma girmiş, hizmetleri sebebiyle daha hayatındayken Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer gibi Cennetle müjdelenen on Sahabî içerisinde yer almıştı. Birçok zafere imza atan, İslâma büyük hizmetler yapan bu Sahabînin acaba bir kısım meziyetleri sebebiyle kendini derecesinden aşağıda bulunanlardan üstün görmeye hakkı var mıydı?
Hz. Mus’ab devam ediyor: Babamın bu tavrı üzerine Resûl-i Ekrem (asm), “Siz ancak zayıflarınız [onların ihlâs, ibadet ve duaları] sayesinde yardım ve rızka mazhar olursunuz”1 buyurmuşlardı.
Demek Cennetle açıkça müjdelenmek bile kişinin kendisini diğer insanlardan üstün görmesine yetmiyordu.
Kur’ân, Allah rızasından başka birşey düşünmeyen, ama imkânsızlıkları sebebiyle fakir kalmış insanlara gerçek itibarın verilmesini emreder. Bizzat Allah, Resûlüne (asm), Hazret-i Süheyb, Selman, Bilal, Habbab, Ammar gibi fakir Sahabileri kastederek, “Rablerinin rızasını dileyerek sabah akşam Ona duâ edenlerle beraber sabır ve sebat et. Dünya hayatının ziynetini arzulayıp da gözlerini onlardan çevirme” buyurmuş, “Kalbini Bizi anmaktan gafil kıldığımız, hevâ ve hevesine uyan ve işinde aşırılığa kaçan kimseye de boyun eğme”2 emrini vermişti.
Bu fakir Sahabîler Allah katında o kadar değerliydiler ki, Kur’ân’ın ifadesiyle, “Hesap gününü yalanlayan, yetimi itip kakan, yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen”3 müşrik ileri gelenleri, bu fakirleri yanından kovmalarını, o takdirde kendisini dinleyeceklerini talep ettiklerinde, “Sabah akşam Onun rızasını dileyerek Rablerine duâ edenleri de yanından kovma… Sakın onları kovup da zalimlerden olmayasın”4 âyeti nazil oluyor, Efendimiz de (asm), asla onları yanından kovmayacağını belirtiyor, Kehf Sûresinin 28. âyeti indirilince de onlarla dizleri dizlerine değecek derecede yakın oturuyor, onlar kalkmadıkça yanlarından kalkmıyor, “Hamd olsun Allah’a ki, ümmetimden bir toplulukla beraber nefsime sabrettirmeyi bana emretmeden beni öldürmedi. Hayat da sizinle, ölüm de sizinle olsun” buyuruyordu.
Bu İlâhî terbiyeden geçen Allah Resûlü (asm), fakirlere, yoksullara böyle davranmakla kalmamış, ümmetine de, “Zayıfları, fakir fukarayı görüp gözetin. Siz ancak zayıflarınız sayesinde yardım görür ve rızıklanırsınız”5 buyurmuşlardı. Onlardan saçı dağınık, keçelenmiş, tozlanmış, kapılardan kovulmuş niceleri vardı ki Allah’a dayanıp “Şu şöyle olacak!” diye yemin etse, Allah onun yeminini yerine getirir, duâsını kabul ederdi.6 Allah Resûlü (asm) insanlar tarafından hor görülüp Allah’a bir hususta yemin ettiğinde yemini hemen yerine getirilen böylesi zayıf ve mütevazi mü’minlerin Cennetliklerden olduğunu da bildirmişti.7
Demek Cenâb-ı Hak zenginlere de onların ihlâs, samimiyet ve duaları sebebiyle rızık vermekteydi. Yardıma, inayete bu sayede mazhar olmaktalardı.
Dipnotlar:
1- Riyazü’s-Salihîn ve Terc., 1:314 (Hadis no: 269; Buharî’den); 2- Kehf Suresi: 28. 3- Maun Suresi : 1-3. 4- En’am Suresi: 52. 5- Riyazü’s-Salihîn ve Terc., 1:314 (Hadis no: 20; Ebû Davud’dan.) 6- A.g.e., 1:98 (Hadis no: 255; Müslim’den.) 7- A.g.e., 1:314 (Hadis no: 250; Buharî ve Müslim’den.)
23.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|