Bugün maddeten kalkınmış ülkelere bakın, kalkınmalarının sebebini araştırın!
Bir toplumu, bir milleti kalkındırabilecek, yükseltebilecek hangi esas ve şart varsa bunlara, bu kanunlara özellikle ve ısrarla bağlı olduklarını görürsünüz.
Biz bu kanunlara fıtrî ve tekvinî kanunlar diyoruz. Allah’ın insanı nasıl maddeten ve mânen yükseltecek teşriî, yani dinî kanunları varsa, kâinata koyduğu uyulması gereken fıtrî, tekvinî kanunları da vardır. Kâinat da Allah’ın bir kitabıdır, Kur’ân da. Her iki kitaptaki âyetler birbirini teyit eder, açıklarlar.
Bu tekvinî kanunlardan biri çalışmaktır. Allah imtihan sırrı gereği kâfir olsun, Müslüman olsun çalışan herkese verir. Ayrıca, Kur’ân’ında da, “İnsan için çalışmaktan başka birşey yoktur. Çalışmasının sonucunu da yakında görecektir” 1 buyururak bu kanuna uyulmasını emreder.
Eğer bir Müslüman kanuna uyuyorsa kalkınır, ilerler, yükselir. Geçmişte olduğu gibi. Bir kâfir uyuyorsa o kalkınır, ilerler. Allah’ın adaleti bunu gerektirir.
Tabiî ki bu çalışma üstünkörü, rastgele, gelişigüzel, plansız, programsız da değildir. Onun da kanunları vardır. O da plânlı, programlı, düzenli ve o işte fani olmaktır. Buna uyulduğunda başarısızlık için hiçbir sebep yoktur.
Çünkü “İnsan hangi şeye teveccüh ederse, onunla bağlanır ve onda fânî olur.” 2 Fânî olduğunda da o işten netice alır, başarıya ulaşır.
Sonra insan mevcutla yetinmeyecek, maddeten ve mânen sürekli gelişme, ilerleme içerisinde olacaktır. Bunun için de işini benimseyerek çaba içerisinde olacaktır.
Çünkü, “Mevcûda iktifa dûnhimmetliktir.” 3
Çalışır çabalarsın da çok kazanırsın. Ne âlâ. Kazanamayabilirsin de. O zaman ne yapmalı insan? “Bu kadar emeğim, çalışmam, gayretim boşa mı gidecek? Niye kazanamıyorum, zengin olamıyorum?” diye kendini yiyip bitirecek mi?
Hayır. İnsana düşen, sabırla, tevekkülle, kanaatle çalışmaktır. Kader herkesin kısmetini tayin etmiştir. İnsan kısmetine rıza göstermeli ki rahat edebilsin. Çalışmayıp, üzerine düşenleri yapmayıp da, “Eh kısmetim buymuş!” demek ise tembelliktir, yanlıştır. Ama insan çalışır da az kazanırsa o zaman kısmetine rıza gösterir. “Demek Cenâb-ı Hak benim için bunu takdir etmiş” deyip kanaat eder.
Hem bilemeyiz ki bazan çok kazanırız da kazandıklarımız hayırsız olur. Bazan az olur, öz olur, hayırlı olur. Çalışır, hakkımızda hayırlısını isteriz.
Eğer kazandıklarımız bizi Allah yolundan uzaklaştırıyorsa hayırsız, Allah’a mânen yaklaştırıyorsa hayırlıdır.
Bize düşen hakkımızda hayırlısını istemektir.
19.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|