Hakikat mesleğinde hiyerarşik makam, mevki sahiplerine bağlılık yoktur! Bediüzzaman, şahısları aradan çıkarmış, yerine şahs-ı manevi, fikir ve kitap endeksli bir model geliştirmiş. Bunu da, şahsında uygulamalı olarak göstermiştir:
Benim çok kusurlu şahsıma hüsn-ü zanla verdiğiniz makamlar cihetinde değil, belki vazife, hizmet noktasından bakmalısınız… Ben, size nisbeten kardeşim; mürşidlik haddim değil. Üstad da değilim, belki ders arkadaşıyım… Tesânüdümüzden hasıl olan bir şahs-ı manevinin fevkalade ehemmiyet ve kıymeti ve üstadlığı ve irşadı, bize kafidir.1
Bediüzzaman, azîm evliyadan Hz. Ziyaeddin’nin (k.s.) has müridi olan büyük kardeşi Molla Abdullah’ın, “Hazret-i Ziyaeddin bütün ulûmu biliyor. Kâinatta, kutb-u âzam gibi herşeye ıttılâı var, gel ona bağlan” teklifine şu muhteşem ölçüyü verir:
“Sen mübalâğa ediyorsun. Ben onu görsem, çok meselelerde ilzam edebilirim. Hem sen benim kadar onu hakikî sevmiyorsun. Çünkü kâinattaki ulûmları bilir bir kutb-u âzam suretinde tahayyül ettiğin bir Ziyaeddin’i seversin. Yani o ünvanla bağlısın, muhabbet edersin. Eğer perde-i gayb açılsa, hakikati görünse, senin muhabbetin ya zâil olur veyahut dörtten birisine iner. Fakat ben, o zât-ı mübâreki senin gibi pek ciddi severim, takdir ederim. Çünkü, Sünnet-i Seniye dairesinde, hakikat mesleğinde, ehl-i imana halis ve tesirli ve ehemmiyetli bir rehberdir. Şahsî makamı ne olursa olsun, bu hizmeti için ruhumu ona feda ederim. Perde açılsa ve hakikî makamı görünse, değil geri çekilmek, vazgeçmek, muhabbette noksan olmak, bilâkis daha ziyade hürmet ve takdirle bağlanacağım. Demek ben hakikî bir Ziyaeddin’i, sen de hayalî bir Ziyaeddin’i seversin.”2
Nur mesleğinde şahsiyetçiliğin değil, şahs-ı mânevînin geçerli olduğunun delillerinden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
* Risâle-i Nur’da şahıs yok, şahs-ı mânevî var. Ben bir hiçim; Risâle-i Nur Kur’ân’ın malıdır. Kur’ân’dan süzülmüştür. Şeref ve güzellik Kur’ân’ındır. Şahsımla Risâle-i Nur iltibas edilmiş, karıştırılmış; meziyet Risâle-i Nur’a aittir. Ben de, Risâle-i Nur’un talebesiyim. Bir risâleyi şimdiye kadar yüz defa okuduğum halde, yine okumaya muhtaç oluyorum. Ben sizlerin ders arkadaşınızım.3
* Risâle-i Nur mesleği kardeşliktir. Peder ile evlat, şeyh ile mürid arasındaki vasıtalar değildir.4
Diğer önemli bir sebebi de;
* Zaman cemaat zamanıdır. Kuvvet, sevk ve idare şahısların elinde değil; cemaatin, şahs-ı mânevînindir. Risâle-i Nur mesleğinde kerâmete ve şahsa ehemmiyet verilmiyor.5
* Âl-i İmrân Sûresi’nin 159. ve Şûrâ Sûresi’nin 38. âyetleri gereğince Nur cemaatinde istişare ve şer’î meşveret esastır.6
* “Her meselemizde emir, Risâle-i Nur’un şahs-ı manevisini temsil eden has şakirtlerin ve sizlerindir. Benim de şimdi bir reyim var.”7
* Risale-i Nur hizmetinde, şahıslar değil, şahs-ı mânevî esastır. Benlik, enaniyet, şan, şeref, gösteriş ve makam peşinde koşmamak gerektir.8
* Ehemmiyet ve kıymet, şahs-ı mânevîye göredir. Maddî ve ferdî ve fânî şahsın mahiyeti nazara alınmamalı.
* Şahısların değil, hakkın hatırını yüksek tutmak; hiçbir hatıra fedâ etmemek gerekir.
Dipnotlar:
1-Emirdağ Lahikası, s. 65. 2-Kastamonu Lahikası, s. 60. 3-Tarihçe-i Hayatı, s. 605. 4-Lem’alar, s.156.; 5-Emirdağ Lahikası, s. 77. 6-Hizmet Rehberi, s. 175. 7-Emirdağ Lahikası, s. 195. 8-Lem’alar, s.159-160.
23.10.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|