Kamuoyunun “Ergenekon dâvâsı”nın yanısıra Amerika’dan dalgalanan “küresel ekonomik kriz”e yoğulaştığı, terör, tahrik ve provokasyonlara odaklandığı bir sırada yine “cambaza bak!” şaşırtmacası oynanıyor.
Özellikle dış politikada Ankara bir defa daha oldu bittilerle karşı karşıya getiriliyor. Başbakan’ın her fırsatta rest çekip meydan okuduğu Avrupa Birliği’nin önerdiği demokratikleşme ve özgürlükleri bir tarafa bırakan siyasî iktidar, ABD rotasındaki dış politikayla Türkiye’yi gün geçtikçe daha da çıkmaza sürüklüyor.
Irak hükümeti, işgalci ABD ile “imzaladığı” ve bu yılın sonunda sona erecek olan “güvenlik anlaşması”nın üç seneden fazla uzatılmasını istemiyor. Bu amaçla anlaşmada “tâdilat” talep ediyor. Ancak ABD kabul etmiyor; üstelik gözdağı veriyor.
Amerikan Savunma Bakanı Robert Gates, “Güvenlik Antlaşması süresinin uzatılmaması halinde, Irak’a desteğini çekeceğini duyuruyor. Dışişleri Bakanı Condolezzee Rice, aynı tehdidi tekrarlıyor. Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi, açık açık ABD’nin, Bağdat’ın güvenlik anlaşmasını kabul etmemesi durumuna “Irak’taki operasyonları durduracağı ve her türlü lojistik desteğini çekeceği” tehdidinde bulunduğunu belirtiyor. Başbakan Nuri Mâliki, ABD’nin en geç üç yıl içinde askerlerini çekmesini istediklerini açıkça iletiyor.
Bu tehdit, hâlen her gün onlarca sivilin öldürüldüğü Irak’ta, yeniden yüzlerce insanın katledildiği olayların olması, bir buçuk milyon Iraklının daha katledilmesi anlamına geliyor…
“STRATEJİK MÜTTEFİK” HATIRINA…
Ve bu tam bu sırada Washington’da Bush’la başbaşa görüşen Barzani, sözde bağlı bulunduğu Bağdat’a kafa tutarak, Neoconlar hesabına ağababası Amerika’nın bölgedeki egemenliğini ve çıkarlarını önceliyor. ABD ile anlaşmanın en az 2020 yılına kadar uzatılmasını isteyerek Bağdat’ı dinlemiyor…
Kısacası, Irak’ı işgal edip 1.5 milyon insanı katleden, üç milyondan fazla Iraklıyı göçe zorlayan ve bir o kadarını perişan eden ABD, Irak merkez bankasını boşaltıp, yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürdükten, müzelerine kadar talân ettikten, 30 yıllık süreli ihâlelerle Amerikan ve İngiliz şirketlerine Irak petrol rezervlerini peşkeş çektikten sonra, ülkeyi terk etmekle korkutuyor. Terör ve patlamaların daha da şiddetleneceğini uyarıyor! Açık açık, “günde on-on beş sivilin katliyle kalınmayacak, yine her gün yüzlerce Iraklı öldürülecek!” tehdidini savuruyor!
Gerçek şu ki ABD’nin Irak’ta kalması, Irak’ın kuzeyinde “ikinci İsrail” işlevini görecek kukla devlete zemin hazırlamakla kalmıyor; bölgeyi Türkiye’ye yönelik terörün yuvalanmasına teşne hale getirdiği artık bütün dünyanın mâlumu. Kuzey Irak’taki bataklık kurutulmadıkça peşpeşe şehid naaşlarının gelmeye devam edeceğini, Türkiye’nin 300 milyar dolar masrafına bir o kadarının daha ilâve edilerek kalkınmasına büyük bir darbe vurulacağını Ankara gayet iyi biliyor.
Ne var ki aynı Ankara, ABD ile “stratejik müttefiklik” hatırına, Amerikan işgaline karşı komşu Bağdat’a hiç bir diplomatik destekte bulunmuyor.
Tıpkı “müttefiki” Pakistan’ın topraklarına yaptığı saldırılara bir yenisini ilâve eden ABD’nin en son insansız uçakla Veziristan bölgesine düzenlediği füze saldırısında yirmi sivili öldürmesine kayıtsız kaldığı gibi.
Şu hale bakın; bir hafta içinde ABD’nin Pakistan’daki saldırılarında öldürülenlerin sayısı otuzu aşıyor. Ne var ki siyasî iktidar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanıyan tek ülke olan Türkiye’nin kadim dostu “Kardeş Pakistan”a “stratejik ortağı” ABD nezdinde en ufak bir desteği esirgiyor.
ANKARA ŞAM’A KARŞI WASHİNTON’UN
YANINDA!
Ankara’nın “çekingenliği” bununla da kalmıyor. Irak’taki Amerikan helikopterleri, yine bildik bahanelerle, güya “El Kaide elebaşıları” olduğu iddiasıyla Suriye’nin sınır kasabası Ebu Kemal’e helikopterlerle saldırıyor. Tamamı sivil dokuz Suriyeliyi katlediyor. Amerikan ordusu çekinmeden bunu bir “başarı” olarak sunuyor!
İşgal altındaki Irak hükümeti bile buna karşı çıkıyor. Irak hükümet sözcüsü Ali Debbağ, “Komşu bir ülkeye saldırı için topraklarımızı kullandırmayız” açıklamasında bulunuyor. Amerikan uçaklarının Irak’tan kalkıp Suriye’ye saldırmasını kabul etmiyor.
Amerika’da bile Bush’un giderayak bölgede kaybettiği itibarını elde etmek için son canhıraş bir deneme yaptığı şeklinde yorumlanarak kınanıyor. Ne var ki AKP hükümetinden, bu konuda da ses sedâ yok.
Suriye ile İsrail’in “barış anlaşması” için masaya oturmasına Washington adına aracılık eden Ankara, Bağdat’ın bile işgali altındaki ABD’ye tepki gösterip ikaz etmesine mukabil en basit bir tepkiyi vermiyor.
Geçtiğimiz yıl İsrail savaş uçaklarının Suriye’deki tesisleri bombaladıktan sonra yakıt tanklarını Türkiye topraklarına pervâsızca atmalarına aylarca “izâhat” bekleyen Ankara, ne yazık ki açıkça Irak'ın toprak ve egemenlik ihlâli olan bu son saldırıda da Müslüman komşu Şam’a destek vermekten çekiniyor…
Peki, AKP iktidarı döneminde Ankara’yı Şam ve Bağdat’a karşı Washington ve Telaviv’in yanına iten nedir?
Bu sorunun cevabı bir türlü verilmiyor…
31.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|