Dünyada bir Obamania rüzgârı esiyor. İslâm âlemi ve Avrupa Obama’ya hayran. Seçim yarışını nefeslerini tutarak izliyorlar. Obama mucizesinden bahsediliyor. Kimileri de çift kanatlı, ama tek kalpli ve bedenli sistemden dolayı Obama konusunda şüpheler irad ediyor ve ortaya atıyor. Gerçekten de değişimi şiar edinen Obama, ABD’yi ne kadar değiştirebilir? Bush hanedanlığının ABD’yi dibe vurdurmasından sonra Obama, ABD’nin siyah Gorbaçov’u olabilir mi? Elbette ki bu, niteliklerine ve sistemin direncine bağlı bir durum.
Obama ile McCain karşılaştırıldığında kimse arada fark bulunmadığını ve Obama’nın McCain’den daha şahin olduğunu söylemiyor. Bu hususta bir ihtilâf yok. Lakin cevherî ve temel meselelerde Obama’nın, Amerikan sistemi içinde alacağı yol ve mesafe tartışma konusu. Yahudi asıllı ünlü muhalif ve dilbilimci Naom Chomsky sistem sebebiyle Obama’nın beklenen adam olmadığını ve ancak farkını detaylarda ve ikincil meselelerde ortaya koyabileceğini ve değişim sloganında sistemin özüne inemeyeceğini savunuyor. Bununla birlikte seçildiğinde ilk siyahî başkan olacak olan Obama’nın bizatihi seçilmesi de sessiz ve yavaş bir devrim sayılabilir. Daha 40 yıl önce ABD’de ırk ayrımcılığının tortuları yaşanıyor ve eski Güney Afrika ırkçı beyaz azınlık rejimine benziyordu. Hatta o sıralarda pekâlâ ABD’ye ırkçı beyaz çoğunluk rejimi de denebilirdi. O sıralarda, Obama’nın seçmenlerine okuduğu ‘Bir rüyam var’ hitabesini yapan Martin Luther King, bu tahammülsüz ırkçı rejim tarafından ortadan kaldırılmıştı. King Hıristiyandı ve Müslüman cepheden gelecek vaad eden Malcolm X de aynı şekilde Amerikan derin devletinin içten taşeronları tarafından tasfiye edilmiş ve kim vurduya gitmişti. Şimdi King’in halefi sayılabilecek Obama’ya da aynı tahammülsüzlükle Müslüman diyorlar.
***
Dolayısıyla ortada bir mucize varsa bu Obama mucizesi değil zamanın mucizesidir. Dolayısıyla bir radyo konuşmamda söylediğim gibi ‘Obama engellenebilir, ama Obamalar engellenemez…” Zira ortadaki değişim Obama’ya ve sisteme bağlı bir değişim değil, zamana bağlı bir değişimdir. Bu değişim sistem istediği için olmamıştır. Bilâkis sisteme rağmen olmuştur. Bundan dolayı Naom Chomsky meseleyi tahlil ederken ‘sistem ve konjonktür’ diyalektiğini unutmuş görünüyor. Sistemin ve düzenin işleyişte yatay bir etkisi var ama zamanın da dikey bir etkisi bulunuyor. Realite veya gerçek ikisinin çarpışmasından, ilişkisinden ve dinamizminden doğuyor.
Sosyal meselelerde matematik keskinliği veya mekanizm yoktur. Dolayısıyla komplo teorileri ancak mekanik ve matematiksel bir ortamda fonksiyon icra edebilir ve başarılı olabilir. Bu açıdan kim yaparsa yapsın 11 Eylül (komplo olsun veya olmasın) ABD’nin sonunu getiren bir sürece dönüşmüştür. Ali Larijani de yaşanan küresel ekonomik buhranı 11 Eylül sürecine bağlamıştır. Mesela Haricilerin komplo ile Hazreti Ali (ra), Muaviye bin Ebu Süfyan (ra) ve Amr ibnu’l As’ı (ra) öldürme teşebbüsleri sadece Hazreti Ali’nin (ra) şehadetiyle sonuçlanmış diğerleri ise sıyrıklarla ve ufak tefek berelerle teşebbüsten kurtulmuşlardı. Ve 17 Ramazan sonrası siyasi ortam hiç de Haricilerin tasavvur ettikleri gibi olmamış kendi kafalarına göre Müslümanları birleştirmek isterken Emevilerin kefesini güçlendirmişlerdir. Eski liderleri Hazreti Ali’yi (ra) ortadan kaldırarak kendilerini de bitiren süreci açmışlardı. Emevi idaresi de bu komplocuların eski arkadaşlarını yani Haricilerin bir kısmını paralı askeri hâline getirmişti. Bundan dolayı komplo ve teorileri her zaman olmuştur ama yağdan kıl çeker gibi başarılmış komplo teorileri ya hiç yoktur ya da azdır. Kem söz sahibine attir misali komplolar da döner dolaşır daha ziyade sahiplerine zarar verir.
***
Noam Chomsky, Der Spiegel dergisine yaptığı değerlendirmede ezcümle şunları söylüyor: “The United States Has Essentially One-Party System” yani “Esasta ABD sistemi tek partili bir sistemdir.” Çift partili görünmesine rağmen tek partilidir. Bu, dönüşümü ve rahatlamayı sağlar ve bir parti iktidarı tarafından yıpratılan Amerikan imajı arkasından yeniden toparlanır. Gerçekten de Ralp Nader üçüncü bir isim ve parti olmaya çalışmışsa da bunu hiçbir zaman başaramamıştır. Belki de başarısızlığı sistemin bu özelliğinden kaynaklanmaktadır. Vietnam’dan çekilmek de; riski olmayan Nixon’un halefi atanmış Gerald Ford tarafından gerçekleştirilmiştir. Chomsky Der Spiegel dergisine ayrıca ABD’de yapılan seçimlerin iki ayrı paradigmanın mahsülü değil sistem içi partilerin ve daha doğrusu iki farklı adayın yarışı olduğunu söylemiştir. Söylediklerinde elbette ki doğruluk payı var. Sözgelimi Demokratlar ile Cumhuriyetçilerin Irak konusunda ayrı telden çaldıklarını, ama temel fikirlerinin aynı olduğunu savunuyor. Demokratlar külfeti sebebiyle çekilmeyi teklif ederken Cumhuriyetçiler bedeli ağır olsa da eninde sonunda savaşı kazanacaklarını umuyor ve bu hesaba binaen çekilme yerine kalma politikasını savunuyorlar. Chomsky partilerden veya adaylardan hiç birisinin meseleye farklı ve ahlâkî ve hukukî zaviyeden bakmadığını söylüyor. Sözgelimi hiçbirisi Irak’a yönelik Amerikan işgalini saldırganlık olarak nitelendirmiyor. Ayrıca Obama, Irak’tan çekildikten sona Afganistan’a yoğunlaşmak istiyor. Son sıralarda İran noktasında tezleri birbirine yaklaşmış ve her iki taraf da alt düzeyde de olsa İran’la görüşmeye iknâ olmuş vaziyettedir. Hatta Chomsky konuşmalarında McCain’in daha sahici ve dürüst olduğunu ve Obama ile aralarındaki farkın proje farkı değil şahsiyet farkı olduğunu söylediğini hatırlatmaktadır. McCain temel meselelerde iki parti arasında bir farkın olmadığını ifade etmiştir. Bu anlamda, Obama’nın “establishment” yani kurulu düzenle ilişkilerindeki açığı Yardımcısı Biden kapatmaya çalışacaktır.
Obama mucizesinin hayâl mi yoksa gerçek mi olduğunu herhalde 4 Kasım seçimlerinden sonra göreceğiz. Fazla beklememiz gerekmeyecek.
31.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|