Türkiye’de üzerinde kavga edilen hususlar yalnızca değerlerden ibaret değil. İdeolojiler, takımlar ve sınıfların yanı sıra şahıslar üzerindeki kavgalar da toplumumuzda öne çıkıyor. Siyasîlerin birbirlerini itham ettikleri “istismar” sahasında da bu problemler başgösterir.
Kemalizmin veya M. Kemal’in cemiyetimizdeki istismarının boyutlarını “Ergenekon” yapılanması kısmen de olsa ortaya çıkarmış oldu. 12 Eylül ve 28 Şubat süreçlerinde aşırı yoğunlukta kullanılan bu hususun 28 Şubat’ın ortaya çıkardığı AKP kadrolarınca da kullanılması hem bizim medyada, hem de dış basında hayli medar-ı bahis oldu. Hayatları “Kemalizme karşı” olmakla geçmiş bir kısım siyasal İslâm takipçilerinin şu süreçte Kemalizme soyunmaları hakikaten iç burkucu bir olay. Türkiye’de hükümet olmanın “olmazsa olmazı” olarak gösterilen “Kemalist geçinmeye” sağdaki ve soldaki demokratlar prim vermiyorlar. Yoğun rüşvetlerle susturulan medyamıza ulaşamayan bu tepkilerin önümüzdeki günlerde duyulacağını umuyoruz.
12 Eylül’ün bir başka versiyonu veya devamı niteliğindeki 28 Şubat ve sonrası uygulamaların siyasetçi “dindarlar”a yaptırılması, Türkiye Müslümanları açısından onur kırıcı görülüyor. Devlet kurumlarının M. Kemal’in resim ve büstleriyle doldurulmuş olması, Millî Eğitim müfredatlarına “ikrah” ettirecek derecede Kemalizmin yükletilmesi ve resmî tahattur günleri bahanesiyle fukara milletinin paralarının bu istikamette sokaklarda çarçur edilmesi gibi...
Bir tarafta “dünya devleti olma” ifadesi, öbür tarafta AB hedefleri ve beri tarafta bu denli yoğun M. Kemal meddahlığı, sizce de tenakuzlar korosunu oluşturmuyor mu? 12 Eylül’den sonra cami imamlarına hutbeler Ankara’dan gönderiliyordu. 28 Şubat’ta da önce Ankara, sonra belli noktalar devreye girdi. Her ne kadar görevlilerin kendi hutbelerini hazırlamaları gereği üzerine durulduysa da, netice yine değişmedi. AKP kadroları ve Diyanet İşleri Başkanlığı camilerde M. Kemal’i tanıtma ve sevdirme seferberliğine girişti. Hem M. Kemal’in prensiplerine, hem Türkiye laikliğine ve hem de dinin emirlerine gayet zıt olan bu uygulama ile, hükümet güzel şeyler yaptığını zannediyor. Çeşitli projeler çerçevesinde Diyanet İşleri kadrolarının ikide bir Washington’a taşınmaları ne kadar onur kırıcı ise, hutbelerdeki M. Kemal methiyeleri de laikliği tahrip eden fevkalâde tehlikeli bir istismardır. AKP kadroları, Kemalizmi hayatlarına felsefe edinen kadrolar kadar M. Kemal’i sevemeyeceklerine göre bu haysiyet kırıcı ikiyüzlülüğe niye tevessül ediyorlar?.
12 Eylül sonrasındaki Türk-İslâm sentezcilerinin takındıkları “Kemalizm” maskesini o dönemin hakiki Atatürkçüleri belgeli yayınlarla indirmişlerdi. Neocon ve Neoliberallerin dolaylı destekleri, Selanikliler Hanedanının yüksek himayeleri ve devlet imkânlarından faydalanmaya başlayan bazı grupların misyonlarına zıt bir şekilde susmaları, AKP’ye bu istismarı biraz daha yaptıracak gibi görünüyor. Fakat nereye kadar? Sloganlarla, maslahatçılıklarla, doğruya da eğriye de gerdan kırmalarla fazla mesafe alınamayacağını düşünüyorum.
Dinimizin esaslarından taviz vermeye kalkışanların halk içinde maskara olacaklarını az-çok herkes bilir.
Buna rağmen cami kürsülerinde M. Kemal istismarında yeni bir çığ açan AKP’nin maksadına ulaşacağını sanmıyorum. Hem bilirsiniz ki, bu tip istismarlar beklentilerin tam zıddı ile neticelenir. Daha önce de belirtmiştik; dini siyasete alet etmek ne kadar yanlış ise, milliyetçiliği ve ırkçılığı istismar da o denli yanlıştır. Kemalizmin bu istikamette kullanılmasının millete, vatana ve dine daha da fazla zarar getireceği kanaatindeyim.
Türkiye siyasetinde belli temellere dayanmayan, sistemli politikaların meydana getirdiği boşlukların bir neticesi olarak çıkan, dış ve iç menfaat ortaklıklarına dayanan ihtilâl sonrasındaki hükümetlerin uzun ömürlü olmaları hem milletin yararına olmaz, hem de mümkün değil.
Konjonktürel med ve cezirlerle kamuoyu oluşturanlar, suların fıtrî mecralarına dönüşünü belki geciktirebilirler, ama engelleyemezler. Nice maddî menfaatlerin, makamların, şöhretlerin ve servetlerin sabun köpüğü gibi kaybolduğu tarih, bunun ibret verici örnekleriyle dolu.
M. Kemal’e 80 senedir koşanların iradeleri ile milletin iradesinin çeliştiği yerde iktidar partisi millet iradesine kulak vermek yerine Kemalizm meddahlığını tercih ederse, kendi sonunu daha da çabuklaştırmış olur. Ergenekoncuları yuhalarken bir başka formatta Kemalist olmayı “millet iradesi” kabul etmez.
31.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|