* İspat ve izah ile ikna etmeli: Bugünü geçmiş devrelere kıyas ederek, tebliğ edilen mesajı parlak göstermekle yetinmemeli. İddiayı ispat ve izah lâzımdır. Tesir için ikna etmek gerekir. Medenîlere galebe çalmak ikna iledir; söz anlamayan vahşîler gibi, icbar ile değildir. Biz muhabbet fedaileriyiz; husûmete (düşmanlığa) vaktimiz yoktur.1
* Korku ve ümit dengesini muhafaza etmek: Çağın insanının duygusal boyutunu nazara alarak, ümit ve korku dengesini gözetmek şarttır. Ne en basit ve âmiyâne bir ifâdeyle, ibâdet ve iyiliklerle “Cennet parselletmeli”, ne de “Ne yaparsa yapsın, kurtuluşun mümkün olmadığı korkusunu” yaymalı...
* Tedrîcîlik prensibini benimsemek: Kur’ân, âyetlerinin 23 senede peyder pey indirilmesi; ibâdet ve yasakların (alkol alma yasağının üç merhalede getirilmesi gibi) belli aralıklarla emredilmesiyle, tedrîcîlik metodunu bizzat uygulamalı olarak da gösterir.
* İnanç hürriyetine saygı: Herkesi, inancında, itikadında, düşüncelerinde şahâne serbest ve rahat bırakmak, Kur’ân’ın kesin fermanıdır. Kâfirun Sûresi dâhil, bir çok yerde bu hakikat vurgulanır: “Gerçekten doğrulukla eğrilik, imân ile küfür birbirinden ayrılmıştır.”2
* Kim olursa olsun, mücâdele, nasihat, öğüt ve dâvet, “hikmet” çerçevesinde ve “mücadele en güzel şekilde” yapılmalı: Nahl Sûresinin 125’inci âyetinin meâlini daha önce nakletmiştik. “İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim İlâhımız da, sizin İlâhınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur”3 şeklinde tevhîde dâvet etmeyi tavsiye eder.
* İnsanları tahkir etmemek, münakaşa etmemek ve yalanlamamak: İnsanları samimî dost bilerek yaklaşmalı. Zira, duygularımızın da yaydığı bir enerji ve dalgaboyu vardır. Bunlar gider, muhatabımızın radarına çarpar. Onlar tam o olarak ifade edemese de bunu hisseder. Öyle ise, ihlâs ve samimiyetle yaklaşmalı ve onlardan gelebilecek sıkıntılara karşı tahammül göstermeli.
* Her şeyi olduğu gibi anlatmalı; mübalâğa etmemeli.4 Zira, mübalâğa ihtilâlcidir ve “Bu zamanda böyle yapmak ve yaşamak mümkün mü?” diye itirazlar yapılır. Her şeyin kıymetine kanaat etmek ve mücâzefe (aldatma ve cerbeze, hakkı örtme) ve tecâvüz etmemektir. Zira, mücazefe, kudrete iftiradır.5 Unutmamalı: Hakikatin damgası, üstünlüğü onun etkisini gösterir.
* Günümüz insanlarına, geçmiş zamanın şartlarını dayatmamalı.6 Günümüzdeki gelişmelere, tekniğe, hâdiselere, imkânlara göre anlatmalı.
* Çağın insanı, hedonizm denen zevk ve lezzet müptelâsı olmuş. Şu halde lezzet ile elemi birlikte göstermeli.7
Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayâtı, Yeni Asya Neşriyat, s. 52.;
2- Tarihçe-i Hayatı, s. 80.
3- Kur’ân, Mâide, 77.
4- Muhâkemât, s. 78.
5- Muhakemat, s. 28.
6- Divan-ı Harb-i Örfî, 88.
7- Sözler, 718.
25.11.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|