İnsanlara iman ve İslâm esasları anlatılırken dikkat edilmesi gereken bir takım prensipler vardır.
Uyma; ferdin, davranışlarını, düşünce ve görüşlerini gerçek veya var kabul edilen bir baskı vasıtasıyla değiştirmesi ve baskı yönüne göre uyum göstermesidir. Şöyle de ifâde edebiliriz: Başkası öyle davrandığı için biz de aynı davranışı gösterebiliriz. Yanlış düşünce ve hareketler için de aynı durum söz konusudur.
Uyma davranışı göstermemizin çeşitli sebepleri vardır. Bâzıları şunlardır:
* Yüz yüze bulunma: Yüz yüze etkileşim, iletişim çok daha fazla ve tesirlidir. Cemaatle namaz, bir arada ders, hizmetlerin ferden ferdâ yürütülmesindeki harika sonuçların alınması gibi. “Göze bakıp akla ve kalbe hitap” diye formule edilmiştir.
* Kitle/grup/cemaatin büyüklüğü de davranışları etkiler: Meselâ, büyük bir kalabalık caddede yürürken; kişi niçin yürüdüğünü bilmeden onun tesirine kapılır, onlarla yürümeye başlar.
* Grup/cemaatin sözbirliği yapması: Bu da ferdlerin uyma davranışını etkiler. Bu tecrübelerle sabittir: Birçok kişi bir şeyi iddiâ etse; bir ferd bu iddiânın yanlışlığını bile bile onlara uyarak o iddiâya katılır. Buna kuvve-i mâneviye, şahs-ı mânevî de denir.
* Hürmet/saygınlık ve güvenirliliğin de uyma davranışı üzerinde önemli bir tesiri vardır: Grup/cemaatin itibar ve güvenilirliği nisbetinde ferdlerin de uyma davranışları fazlalaşır.
Uyma davranışı; gönüllü/isteyerek, ikna olarak, itaat etme, özdeşleşme/aynîleşme, benimseme şeklinde ortaya çıkabilir:
* İkna; uyma/ittibâ etmede önemli rol oynar ve üç esas söz konusudur: “Tebliği verenin, mesajın mahiyetinin ve mesajı alanın” özellikleri.
Tebliğci; sahasında otorite, güvenilir ise; güzel/düzgün, hoş bir görünümdeyse tebliğ daha etkili olur.
Mesaj; akla yatkın, ispat edilir, kalb ve vicdanları tatmin ediciyse ve ayrıntılı bilgiyi ihtivâ edip tekrarlanırsa tesiri daha da artar.
Mesajı alan da; mevzuyla alâkalı, hâlet-i rûhiyesi müsait ise sosyal etkinin gücü daha büyük ve kalıcı olur.
* İtaat: Kişi, kendi arzusuyla değil de, başkalarının isteklerine göre bir davranışta bulunursa bu “itaat/boyun eğme” olur. Eğer aklına yatar, kendi isteğiyle bir davranışta bulunursa, buna da “uyma” denir.
Aklî/mantıkî izâh ve ispat, kendi isteğiyle uymayı; mükâfat veya cezâlar, itaati artırabilir. Kur’ân, hem imân ve İslâm esaslarını ispat ederek; hem de Cennet ve Cehennemden söz ederek her iki unsuru kullanır.
* Özdeşleşme: Erkek çocukların çok sevdikleri babalarıyla, kızların anneleriyle veya kişilerin Peygamberimiz (asm), sahâbileri, ilim ve fikir ehliyle özdeşleşmeleri; onlar gibi davranmaları gibi. Pespâye bir hayata sahip olan aktör, şarkıcı, modacılarla özdeşleşme de mümkün.
* Benimseme/kabul etme: Kişi, bir fikri, kaideyi gerçekten inandığı için benimser, kabul eder ve o davranışa uyar. Meselâ, gençlerin, eve gelen misafire cân ü gönülden “Hoş geldiniz!” demeleri ve ilgilenmeleri gibi. Büyüklerin tenkitlerinden çekindikleri için alâka gösterirlerse “itaat”; değer verilen kişilere özenilerek yapılıyorsa “özdeşleşme/aynîleşme”dir.
20.11.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|