|
|
Değiş tokuş
Obama “değişim” dedi. Amerikan halkı “Evet, yapabiliriz!” diye cevap verdi.
Garbaçov da “değişim” demişti. Rusya değişmişti. Avrupa da değişti; Doğu Avrupa ülkeleri şimdi hepsi demokrat. Çin değişerek kabuğunu kırdı; dünyanın en zengin ekonomisine sahip şimdi.
Günümüzde sosyalist nostaljinin son kalesi Küba bile değişiyor.
Kısacası dünya değişiyor…
Ama bizde “tık” yok.
Bizde de bir değişim var; ama bu kazanılmış hakların geçmiştekilerle yer değiştirmesi şeklinde ortaya çıkıyor. Yani geriye doğru bir değişim var; bir çeşit siyasal irtica söz konusu.
Bir düşünün! Yeniliklere ne kadar açığız? Söze gelince herkes değişimden söz ediyor burada. Ama bir “Mustafa” filmi bile kendi gerçeklerini kabulde hazımsız bir toplumsal yapının varlığını gösteriyor.
Bizim değişimden anladığımız günlük elbise ve ayakkabı değiştirme gibi bir şey. Ruhumuzda, kalbimizde, aklımızda, düşüncemizde değişim adına bir şey yok.
Cumhuriyet de güya bir değişim projesiydi. Peki, ne değişti? Devlet kuruluşlarına bakın; PTT’den Danıştay’a kadar, hepsi Osmanlıda da vardı zaten. Bu dönemde yeni adına kazanılan ne var? Geçmişe söven, kendi halkına zulmeden tek parti diktatoryasından başka sayılacak ne var? Üstelik insanlarımızın ruhunu, kalbi ve aklını tek kişiye zorla endekslemekten başka ne yapıldı? Çok partili son Osmanlı döneminden tek parti hegemonyasına geçişten, isim ve resimden başka değişenin ne olduğunu bana gösterebilir misiniz?
Bir gizli direnme var değişime karşı. Birileri; asker midir, sivil midir bilmiyorum, ama karşılar değişime. Değişim diyenlere, değişime liderlik yapanlara hep yan bakılmıştır bu ülkede; anarşist, bölücü, parçalayıcı olarak görülüp, gösterilmişlerdir. Kendi çıkarlarını, makam ve mevkilerini korumak amacında olanlar, değişim diyenleri “öcü” olarak göstermişlerdir.
Kendini en ilerici, en Avrupacı, en modernist olarak tanımlayanlar bile değişimin “d”sinden rahatsızdırlar bu ülkede. Aslında bunlar hem muhafazakâr, hem tutucu ve hatta mürtecidir. Bir tür statükoculuktur bu.
Peki değişir miyiz? Şimdi bir iç konuşma yapın ve kendinize şu iki soruyu sorun! “Değişime inanıyor muyum ve değişebilir miyim?” Bu sorulara vereceğiniz cevap aslında bu ülkede yaşayan herkesin de ortalama cevabından başka bir şey değil.
Kendini Obama’ya, ya da Bush’a benzetilmek yerine M. Kemal’e benzetilmesini isteyen Başbakan’dan bir değişim beklemek ne kadar yerinde bir talep peki? Başbakan hakkındaki 2002’deki düşüncemiz neyse şimdi de aynı; yani bizde bir değişim yok! Hatta bu tür insanların değişimini daha tehlikeli görmek gerekir. Hatta bu tür değişimler zıddına inkılâpla sonuçlanmıştır hep.
Bir de bir kural vardır; değişim diyerek gelenler, değiştiremediklerine benzerler. Başbakanın M. Kemal’e benzemek istemesinin sonucu da bu olsa gerek!
Malûm, siyasal İslâm zihniyetinden gelenlerin değişimi, işte bu tür bir değiş-tokuşla sonuçlanıyor.
|
B. SAİT ÇİFTÇİ
18.11.2008
|
|
Başarılı eğitimcilerin 5 altIn prensİbİ
1- PLÂNLAMA Plânlama bir karar verme süreci olduğundan bireyin, gelecekte nerede olacağını ve oraya nasıl ulaşacağını belirlemesi gerekmektedir.
Bu aşamada neyin, ne zaman, nasıl, nerede ve kim tarafından yapılacağı ile ilgili bilgilerin toplanması, seçeneklerin değerlendirilmesi ve en uygun seçeneğin geliştirilmesi önemlidir. Çünkü işlerin yapılması sürecinde muhtemel sıkıntıların nasıl çözümlenebileceği, bu süreçte kimlerin yardımına ihtiyaç duyulacağı, alınan kararların birbiriyle uyumu gibi konular dikkatle analiz edilmelidir. Planlama; amacı belirleme, fırsatları araştırma, alternatif politikalar oluşturma, planı denetleyerek muhtemel eksiklikleri giderme aşamalarından oluşmaktadır. Plânlama; açık, kesin ve gerçekleştirilebilecek, zamanla sınırlandırılmış, esnek ve direnmeye yönelik tedbirleri içerecek biçimde olmalıdır.
2- YÖNETİM
Yönetimi, işbirliğine dayanan küme davranışı (ortak davranış biçimi) olarak tanımlayabiliriz. Öğretmen sınıfta öğretilicilik sorumluluğunun yanında, eğitim faaliyetlerinde, kaynakları en iyi biçimde sınıf yönetimi sürecine taşıyacak olan kişidir. Öğretmenin yönetim sürecinde etkin ve başarılı olabilmesi için planlama, örgütleme, yöneltme, denetim işlevlerini bilmesi gerekmektedir. Sınıf Yönetiminin fizikî düzenlemeler, plan-program faaliyetleri, zaman yönetimi, ilişki düzenlemeleri ve davranış düzenlemeleri boyutlarının dikkatle doğru planlanması önemlidir. Bu sebeple sınıf yönetimi, sınıf içi ve sınıf dışı değişkenlerin etkisi göz önünde bulundurulmasını gerekli kılan karışık bir yönetim sistemidir.
3- İLETİŞİM
İletişim, gönderici ve alıcı olarak adlandırılan iki birim arasında gerçekleşen duygu, düşünce, davranış ve bilgi alış verişi olarak tanımlanabilir. Öğretmenin sınıf içi uygulamaları planlaması, sınıfı yönetmesi, öğrenciler arasında görev dağılımı yapması, öğrencilere yeni bilgiler öğretebilmesi için iletişim becerilerine sahip olması gerekmektedir. Sınıftaki iletişim çok yönlüdür ve gönderilen mesaj, her öğrenci tarafından farklı düzeyde anlaşılabilir. Öğretmenin öğrencilere bilgiyi sunma biçimi, öğrencilerin benzer şekilde geri bildirimde bulunmalarına sebep olmaktadır. Öğretmen kendini doğru ifade edebildiği oranda, öğrencilerin de iletişim sürecine dâhil olmasını sağlamalıdır. İletişimin sağlıklı olduğu sınıf ve öğrenme ortamında öğrenciler eğitim sürecine daha etkin katılmakta, eğitimci daha verimli olmaktadır. Eğitimci, iletişim yeteneklerini geliştirmeli ve bu konuda öğrencilerini de bilinçlendirmelidir.
4- EMPATİ (DUYGUDAŞLIK)
Eğitimde empati büyük öneme sahiptir. Eğitimcinin öğrencilere empati ile bakması ve bunu öğrencilerine de aktarması gerekmektedir. Rogers’a göre; bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecine ‘empati’ adı verilir. Empati kuracak kişi, kendisini karşısındakinin yerine koymalı, olaylara onun bakış açısıyla bakmalıdır. Eğer bir insanı anlamak istiyorsak dünyaya onun bakış tarzıyla bakmalı, olayları onun gibi algılamaya ve yaşamaya çalışmalıyız. Bunu gerçekleştirmek için de empati kurmak istediğimiz kişinin rolüne girmeli, onun yerine geçerek adeta olaylara onun gözlüklerinin gerisinden bakmalıyız. Karşımızdaki ile özdeşim kurmak ya da sempati kurmak farklı şeylerdir. Empati kurmuş sayılmamız için karşımızdaki kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru anlamamız gereklidir. Karşımızdakinin yalnızca düşüncelerini ya da yalnızca duygularını anlamamız yeterli değildir. Çünkü karşımızdakinin rolüne girerek onun ne düşündüğünü anlamamız, bilişsel nitelikli bir faaliyet, karşımızdakinin hissettiklerinin aynısını hissetmemiz ise, duygusal nitelikli bir faaliyettir. Bilişsel rol alma, duygusal rol almanın ön şartı sayılabilir. Empati tanımındaki son öge, empati kuran kişinin zihninde oluşan empatik anlayışın, karşıdaki kişiye iletilmesi davranışıdır. Karşımızdaki kişilerin duygularını tam olarak anlasak bile, eğer anladığımızı ona ifade etmezsek empati kurma sürecini tamamlamış sayılmayız. Araştırmacılar, insanların zihinlerinde kurdukları empatiyle, karşılarındaki kişiye ilettikleri empati arasında farklılıklar bulunduğunu belirtmektedir (Lonnatti, 1975; Barrett-Lennard, 1981; Jakson, 1987).
5- GELİŞİM
Gelişim, bireyin sahip olduğu niteliklerin, bilgi, beceri ve davranışların geliştirilmesi anlamına gelmektedir. Öğretmenin, öğrencilerine yeni bilgiler öğretmesi ve onları öğrenme sürecine dâhil edebilmesi için kendisinin de gelişime açık olması gerekmektedir. Birey, kendi iç denetimini sağlamalı, kendini motive etmeli, kendine liderlik yapmalı, süreçleri kontrol edebilmelidir. Eğitimcinin kişisel gelişimi; insan ilişkileri, iletişim, beden dili, işbirliği ve etkileşim, problem belirleme, önleme ve çözme stratejileri, bellek geliştirme, hızlı ve verimli okuma teknikleri, karar verme, planlama ve uygulama süreci, takım oluşturma ve takımla çalışma, stres yönetimi, motivasyon, hayatta hedef belirleme ve sonuç alma, hitabet san'atı, yönetsel zamanın yönetimi, yönetim becerileri ve liderlik yaklaşımları vb. çok farklı alanları kapsamaktadır. R. Descerlas: “İnsanların en büyük mutluluğu akıllarını doğru kullanmayı öğrenmeleridir” demektedir. Öğrenmeyi öğrenmek, geleceğimizi şekillendirmede bize çok büyük faydalar sağlayacaktır.
Mutlu bir hafta geçirmeniz dileğiyle…
|
MUSTAFA OĞUZ
18.11.2008
|
|
Eğitim özgürlüğünün önünü açmalı
Eğitim; temel hak ve özgürlüklerini kullanma becerisini kazandırmalıdır.
Hep deriz, bireyleri yetiştirirken; soran, sorgulayan, araştıran, sentezleyen, analiz yapabilen, düşünen, düşündüğünü ifade eden veya edebilen, haksızlıklara karşı direnen, tavır alan özellikler kazandırılmalıdır. Bu nitelikler, bireylerin tabiatına uygun özelliklerdir ve de verilen eğitim bireylerde bu özellikleri kazandırmalıdır. Bu konuda biz öğretmenlere de önemli görevler düşmektedir. Özellikle düşünme, düşündüğünü ifade etme ve sorgulama becerilerini geliştirme yönünde çaba göstermeliyiz; temel haklarını kullanma, örgütlenme bilincini geliştirme ve itiraz etme becerilerini geliştirmeleri için özel bir gayret içerisinde olmalıyız. Dersimiz ve branşımız ne olursa olsun, bunu yapmak zorundayız. İster Beden Eğitimi isterse Matematik dersi olsun, bütün derslerde bu değerlerin kazandırılması için imkânlar vardır.
Üzülerek ifade edelim ki, bırakın özgürlükleri geliştirmeyi ve bu yönde eğitim vermeyi, eğitim kurumlarında demokratik olmayan birçok uygulamayla bireylerin okumak hakkını bile elinden alıyoruz. Bütün kanunî metinlerde, ‘eğitim, bireylerin temel hakkıdır’ denilmesine rağmen, birtakım yasaklar getirerek bireylerin en temel hakkı olan eğitim hakkının ellerinden alınması insan haklarına da aykırıdır. Aslında bu da eğitim sorunudur. Çünkü eğitiminiz; demokratik yaklaşımları, insan hak ve özgürlüklerini öncelemiyorsa, yetiştirdiği bireylerde yönetim erkini eline geçirdiğinde demokratik yaklaşımları sergilemiyor. Bunun için eğitimin muhtevası ve niteliği demokratik değerlerle donatılmalıdır.
Eğitim yoluyla bireyleri özgür niteliklerle yetiştirdiğinizde, nitelikli bireylerin oluşturduğu toplum da nitelikli hale gelecektir. Bireyleri nitelikli olan toplum, kalkınma ve gelişme yönünde önemli gelişmeler sağlayacaktır. Yine toplumdaki demokratik hakların kullanımı, özgürlüklerin önünün açılması bakımından son derece önemli işlevlere sahiptir. Eğitim yoluyla bireylere örgütlenme bilincinin sağlanması, örgütlü toplumun gelişmesi açısından ciddî mesafeler kat edecektir. Demokratik toplumların başarısı, eğitim sistemlerinin özgürlüklere verdiği önemle anlaşılmaktadır.
İsveç eski Başbakanı Olof Palme, “Biz, çocuklarımızı okula yeni bilgiler edinmelerinden ziyade bir sivil toplum örgütüne nasıl katılabilirim ve de nasıl katkıda bulunabilirim bilincini geliştirsinler diye gönderiyoruz” diyor. Bu anlayış, aslında bir sivil toplum örgütünün gelişmesinden ziyade sivil toplumun oluşması, sivil anlayışın topluma hâkim olması ve özgürlüklerin kullanılması için önemli bir yaklaşımdır. Bir başka eğitim düşünürü ise, “Eğitim, yalnızca bireysel özgürlükler açısından değil, toplumun bir bütün olarak ilerlemesi açısından da hayatî önem taşımaktadır” yaklaşımında bulunuyor. Öyle ise eğitimin işlevleri arasında toplumun gelişmesi ve değişimi de vardır. Bu değişimi sağlayacak yegâne unsur, vermiş olduğunuz eğitimin niteliğidir.
Toplumsal değişim elbette ki demokratikleşmenin ve özgürlüklerin önünün açılması yönünde olmalıdır. Ancak burada şunu da net olarak ifade etmek gerekir ki, günümüz toplumlarında ve yeni eğitim akımlarında resmî ideoloji eliyle eğitimin verilmemesi veya devlet erkinin eğitimin muhtevasına fazla müdahale etmemesi gerektiği ifade edilmektedir. Hatta dünya eğitim tarihine bu anlamda ciddî sorgulamalarda bulunulmakta, artık ‘devlet eliyle ve zorunlu eğitime, ezberci eğitime hayır’ sözleri yüksek sesle ifade edilmektedir. Bu çerçevede, birtakım alternatif eğitim modelleri de ortaya konulmaktadır. Buna örnek olarak, Ivan Illıch’ın Okulsuz Toplum’u, Katerina Baker’in Zorunlu Eğitime Hayır’ı, Matt Hern’in Alternatif Eğitim’i, İnayet Aydın Pehlivan’ın Alternatif Okullar’ı, Tınaz Titiz’in Ezbere Hayır’ı gibi eserlerde zorunlu eğitime karşı yaklaşımları görmek mümkündür. Bu yaklaşımlara göre, eğitimde gönüllülük esastır. Bu yazıyı bir eğitim düşünürünün şu sözleriyle bitirmek istiyorum:
“Eğitim, temel hak olarak kabul edilebilir ise de, bu hak, yeteneği ve gönüllülüğü dışlayamaz. Bireyler açısından otonom olmayan bir eğitim hakkından söz edilemez.”
|
HALİL ETYEMEZ
18.11.2008
|
|
“Ankara’da İlk Günler” öykü ve günce yarışması
İzmİr Kültür ve Dayanışma Derneği Genç-iz Topluluğu (Ankara’da okuyan İzmirli öğrenciler), üniversite sınavını kazanarak farklı illerden Ankara’ya gelen gençlerin, duygu, düşünce ve gözlemlerini; yaşadıkları güçlükleri; kendi yaşadıkları yer ile Ankara arasındaki farklılıkları öykü ya da günceyle anlatmalarını amaçladığı “Ankara’da İlk Günler” konulu öykü ve günce yarışmasına başvurular başladı.
Yarışmaya, Ankara’daki üniversitelerde öğrenci olan ön lisans ve lisans öğrencileri katılabilir. Başvurular posta ile veya elden yapılabilir. Değerlendirme sonunda birinci olan eser sahibine 500 YTL; ikinci olan eser sahibine 300 YTL; ikinci olan eser sahibine 200 YTL para ödülü ve yanı sıra birer andaç verilecek. Ayrıca Kül Sanat Yayıncılık dereceye giren ve yayına değer görülen metin sahiplerine 10 kitaplık bir set ve kül öykü gazetesinin bir yıllık aboneliğini armağan edecek. Eserlerin 15 Ocak 2009 tarihine kadar gönderilmesi gerekiyor. Yarışma sonuçları 1 Mart 2009’da, derneğin web sitesinde (www.izderankara.org) ve basın organlarında duyurulacak.
|
18.11.2008
|
|
|
|