Risâle-i Nur’un her meselede olduğu gibi, irşad ve tebliğ meslek ile meşrebi, Kur’ân’a dayanır. Hiç kimse, İslâmiyetin kendisine zorla ve şiddetle tebliğ etmeye izin verdiğini söyleme hakkına sahip değil. Çünkü, İslâmiyet baştan ayağa rahmettir, sevgidir, şefkattir, güzelliktir, letafettir, yumuşaklıktır, nezakettir, nezahettir, kolaylıktır.
Ve İslâmiyet hürriyettir. Başta inanç, düşünce, din ve vicdan hürriyeti olmak üzere bütün hak ve hürriyetleri kemâliyle tanımıştır. Dolayısıyla tebliğ edenlerin, şiddet ve zorlamaya başvurmadan, müsbet hareket, nezaket ve nezahete, iki yönden mecburiyeti var:
1- Kur’ân’da böyle ferman ediliyor. Dünya imtihan meydanıdır. İnsanlar hür irade sahibi kılınmıştır. Yani dilediği gibi inanma ve hareket etme serbestisi tanınmıştır. Din, inanç, vicdan ve hatta inançsızlık hürriyeti verilmiştir:
“Sizin dininiz size, benim dinim bana.” 1 “Dinde/inançta zorlama yoktur.” 2 “Sizi yaratan Odur. Böyle iken, kiminiz kâfir olur, kiminiz mü’min.” 3, “De ki, bu Kur’ân, Rabbinden gelen bir haktır. Dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” 4
Peygamberler, hak ve hürriyetleri ihya için gönderilmiş, mücadelesini vermiş. Binlerce hadîs-i şerîf, hak ve hürriyetleri, en ince detayına kadar nakış nakış işler. Vedâ Hutbesi, temel hak ve hürriyetleri sıralar. Peygamber Efendimiz (asm) kâinatın yaratılmasının sebebi olduğu halde, hidayete erdirme, bekçilik, gözetleyicilik yapma ve zorla kabul ettirme vazifesi ve imtiyazı yoktur! Kur’ân’da, onun (asm) şahsında bütün mü’minlere hitaben “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın?” 5 denilir.
Diğer taraftan Asr-ı Saadet muhteşem model bir hak ve hürriyetler laboratuarıdır: Çapulcu, kan dökmekten zevk alan, diktatör, kızlarını diri diri gömecek kadar vahşi, bütün kötü alışkanlıkların bağımlılık haline geldiği insanları karıncayı ezemeyecek bir nezaket ve nezahete kavuşturdu.
Âhirete/dirilişe imân, yani hesap, adâlet, mîzan, sırat, cezâ, Cennet, Cehennem vs. gibi mefhum ve hakikatler direkt hak ve hürriyetlerle ilgilidir.
2- Yolunu şaşırmış, Kur’ân ile muaraza eden felsefî akımların tamamının birleşmesinden hâsıl olan Deccalizmin tahribâtı, ifsat ve zındıka komitelerinin ahlâksızlıklarına karşı mücadele ancak “mânevî cihad” ve “müsbet hareket”le mümkün.
“Karıncaya ayak basmayı, insanlara sert, haşin bakmayı, asık suratla karşılamayı, eziyet etmeyi; arkadan konuşmayı, gıybeti bile dehşetli günah” sayıp, sözlü şiddetten dahi men eden İslâmiyet, nasıl şiddetin kaynağı olabilir?
Buna rağmen, kişiler, gerek söylem ve gerekse davranışlarıyla İslâmiyetin istibdada/baskıya yatkın olduğunu îmâ dahi ederse, Kur’ân’a, Sünnet’e perde olduğu gibi; İslâmiyete büyük bir iftira da eder.
Dipnotlar:
1- Kur’ân, Kâfirun, 6.
2- Kur’ân, Bakara, 256.
3- Kur’ân, Tağabun, 2.
4- Kur’ân, Kehf, 29.
5- Kur’ân, Yûnus, 99.
13.11.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|