"Gerçekten" haber verir 08 Kasım 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Selim GÜNDÜZALP

Gül tutan eller, gül kokar



Diken güle sığındı da

ateşten kurtuldu.

Hz. Mevlânâ

ller gördüm koklanacak, eller tuttum öpülecek. Nur yüzlü anaların, ak pak olmuş dedelerin, o şirin yüzlü insanların elleri ne güzeldi. Yumuşacıktı, bembeyazdı. Gül gibi kokardı. Bir ömrün şahididir eller; nerede ve nasıl geçtiğini eller söyler. Ondan mıdır ki, çocuk ruhumuz o elleri öpmeye doyamazdı. Onlar da bizi, öpe koklaya severlerdi.

Duâlı dillerdi onlar, abdestli ellerdi. Neredesiniz şimdi? Neredesiniz, ey mübarek nineler, analar, dedeler? Dileğim o ki, Cennetin en güzel yerindesinizdir İnşaallah.

Her mevsimin olduğu gibi, her yaşın da kendine göre bir güzelliği var. İhtiyarlığa varmak, o mevsimi yaşamak, herkese nasip değil. Gençken, ömrünün baharında giden de var, bebekken ölen de var.

Hayat nimetini takdir eden Rabbim. Başını ve sonunu belirleyen sadece O. Elimizden ne gelir ki? Güzel olan yaşadığımızdır, şükürle ve dopdolu bir imanla. Belki bir gün de öleceğimizdir dopdolu bu duyguyla. Bize düşen yaşadığımız sürece, her yaşın, her ânın hakkını vermek. Rabbimizin istediği tarzda bir ömür sürmek. Ve bir gün çağırıldığımızda, bir misafir edasıyla, bir dâvetli ruhuyla çıkıp gitmek. Arkamıza bile bakmadan, bir yaprak olup esen rüzgârla gitmek.

Hayalimde güzel günlerden ve o ıhlamur kokan evlerden tek çizgi bir onlar kalmış. O mübarek ihtiyarlar. Adımı en güzel onlar söylerdi, bir de annem. Koşardım yardımlarına, yolda görünce girerdim kollarına. Manava, kasaba, fırına ya da bakkala mı gidilecek, hazırdık. Bir nefeste gider gelirdik hemencecik. Bekletmeye gelmez ihtiyarları, tez canlıdırlar. Bi koşuda hallederdik isteklerini, ikiletmezdik. Ne güzel anlaşırdık nur yüzlü ihtiyarlarla.

Doğduğumda kulağıma ilk ezan-ı Muhammedîyi onlar okudu. Onların duâlarıyla okula başladık. Onların elinde yetiştik, büyüdük. Besmele çekmeyi, selâm vermeyi, zor günlerde sabretmeyi onlardan öğrendik. Okuldu bizim için, öğretmendi onlar.

Şimdi yalnızlaştı evler ve sokaklar. Çekildi birer birer ihtiyarlar. Şimdi hasretle anıyoruz o güzel günleri. Açık bir pencereden, yolumuzu gözleyen gözleri. Bilmem ki nasıl anlatsam, nasıl söylesem bu derdimi. Bir bende değil yalnızlık hâli, şimdi herkeste. Siz soğuktan üşürsünüz, ben ise yalnızlıktan. Yalnızlık dediğim, dedelerin, ninelerin yoksunluğu. Oysa gökyüzünü genişletmek elimizdeydi, elimizden tutarken elleri. Ne ümitler, ne çılgın neşeler içindeydik. Ah güzel insanlar, nur yüzlü dedeler ve nineler, şimdi nerdesiniz? Dileğim o ki, Cennetin en güzel yerindesinizdir İnşaallah.

Yıllar geçip, o mevsime doğru yaklaştıkça onları daha iyi anlıyorum. “Kışlar ihtiyarlıkta kolay geçmiyor evlâdım” derdi kimi. Kimi de, “Eskiden telgraf gelirdi, şimdi her gün telefon geliyor” diye hastalıklarından lâtife yollu bahsederdi. Dikkat ederdim, yürürken sağa sola bakmazlardı. Hak dostu, peygamber aşığı insanlardı benim tanıdığım ihtiyarlar. Kimi de cebinde şeker taşırdı; bir masumu sevindirmek için. Bir şey verecekleri zaman önce gözleri gülerdi, seslerini yükseltmezlerdi. Ezan okunmadan önce çıkarlardı camiye. Vakti onlarla bilirdik. “Öğle mi, ikindi mi?” diye.

İyiliğin adresi onlardı hep. Dedeyle torun bunun için iyi anlaşırlar. Biri hayatın başında, diğeri yolun son ucunda. Çocuk, mirası yaşarken alıyor dededen ve nineden. Alacağını aldı mı da güvenli büyüyor, tertemiz serpilip gelişiyor. İnanın ruhu gibi yüzü de güzelleşiyor. Sevdiklerinin güzelliği ve duâsı, o küçük ruhlara güneş gibi gıda oluyor besliyor, büyütüyor...

Şimdi nerdesiniz, ey güzel insanlar, nur yüzlü dedeler ve nineler, nerdesiniz? Dileğim o ki, Cennetin en güzel yerindesinizdir İnşaallah.

Dedesi, ninesi öldü mü bir yanı çöker çocuğun. Gittiği yeri bildi mi, Cennete uçtuğunu öğrendi mi, dünyadaki görevini bitirip, daha güzel bir âlemde istirahate çekildi diye belleyip bildi mi çocuk, ruhunun acıları diner. “Sen öldün, ölüm güzel demektir” der. Cenneti arzu eder, o diyarı özlemeye başlar. Ahiret inancı ruhunda kuvvet bulur. Benim de öyle olmuştu. Sevdiklerimi kaybedince bu duyguyu yaşamış, önce biraz sarsılmış, sonra, gittikleri âlemin bu dünyadan daha güzel bir âlem olduğunu duyduğumda rahatlamıştım. Onları seven şefkatli ve merhametli bir Rabbin, onların hayatlarını yine devam ettirdiğine inanmakla endişelerim kaybolmuştu. Gerçi o hayat bu hayata pek benzemiyorsa da, buranın da, oranın da maliki birdi. Rabbim Allah’tı.

Onlardan geriye gül kokan eller kaldı. Nedendir bilmem; tespihleri, seccadeleri, bastonları, abdest havluları ve ibrikleri demedim de, gül kokan elleri dedim. Bilmiyorum. Ama öptüğüm o eller, başımı sevgiyle, şefkatle okşayan, yaralı dizlerimi ovan, merhem süren o eller gül kokardı hep. Derileri buruş buruştu ama olsun, onlarda bile gönlüme bir eğlence bulurdum.

O eller, o nineler, o dedeler şimdi nerdeler? Hangi diyardalar. İnanın özledim hepsini. Ey nur simalar, ey mübarek ihtiyarlar.

Siz dünyamızdan hiç eksik olmayın emi. Rabbim sizi aramızdan hiç ayırmasın emi. Çocuklar, dedesiz, ninesiz büyümesin. Evlerinde yoksa da mahallede bir dede, bir nine bulunsun, onunla vakit geçirsin, ömrü huyu bereketlensin dilerim. Rabbim, dedesiz, ninesiz bırakmasın.

Rabbim, sen, çocukları, anaları, babaları ve mübarek ihtiyarları boşuna yaratmadın. Bu sırrı görecek kalbi nasip ettiğin için, bu sırra yakın tuttuğun için, bu nimetten mahrum etmediğin için, milyon, milyar, sonsuz defalar şükürler ve hamdler olsun sana.

Dillerinden duâlar eksik olmazdı. O mübarek insanların her sözü hikmetle örülüydü. Hâlâ o nur yüzlerini, o şeker sözlerini, hele de tatlı sohbetlerini hatırladığımda ağlarım. Ey benim çocukluğumun ellerinde geçtiği mübarek ihtiyarlarım! Nerdesiniz; kim bilir şimdi nerdesiniz?

Korkardım ateşten, korkardım adı geçince Cehennemden. Sizin imanınız tamdı, ama yine ağlardınız. Ve yaşlı gözlerle masum yüzümüze bakıp, “Evlâdım, merak etme, Cehennem çocukların hiç uğramayacağı bir yerdir” derdiniz. Yüreğimize su serperdiniz. Nerede şimdi yüreğimize su serpecek o güzel insanlar. Yaşlanmaktan, ihtiyar olmaktan korkmayan yiğit insanlar, sizleri göresim geldi, ellerinizi öpesim geldi, sohbetlerinizi dinleyesim geldi... Nerdesiniz? Dileğim o ki, Cennetin en güzel yerindesinizdir İnşaallah.

Ümidimiz, Rabbimiz... Şükür ki, çocuklar var. Şükür ki, torunlarımız var. Şükür ki, bize dede diyen diller var. İki hece, o ne güzel bir kelime. Dede, dede, dede... Siz de deneyin bir, siz de söyleyin. Çocuklar bu kelimeyi niye çok seviyor anlarsınız hemen.

Onlarla şenleniyor hayatımız. Ey mübarek insanlar, sizden duyup, sizden öğrendiklerimizi, büyük bir titizlikle evlâtlarımızın ve torunlarımızın ruhlarına bir bir aktaracağız. Ve kabirde amel defterinize sevaplar yazdıracağız İnşaallah. Sizi hediyesiz bırakmayacağız. Sizin bizi düşündüğünüz gibi, bizler de sizleri düşüneceğiz, sizi o âlemde duâsız, fatihasız bırakmayacağız. Biz dedelerimizi, ninelerimizi çok severdik. Onların ağzı duâlıydı, her adımları abdestliydi. Ellerinden tutar, ellerinden öperdik, bastonları bile nurdu. Ey mübarek ihtiyarlar nerdesiniz, arar oldum yerinizi... Yetişsin ruhunuza binler duâlar ve fatihalar.

Anlatın ne olur çocuklarınıza, anlatalım ne olur torunlarımıza, kahramanlıklarını Hz. Peygamberin (asm), o muhteşem sahabe kadrosunu, saadet asrının mutlu tablolarını anlatalım. Hz. Ali’nin (ra) kahramanlıklarını, Hz. Hamza’nın (ra) fedakârlıklarını ve yiğitliğini anlatalım.

Hz. Hasan’ı (ra), Hz. Hüseyin’i (ra), Kerbelâ’daki o müthiş günleri, geceleri anlatalım. Hz. Ömer’in (ra) adaletini, Hz. Ebubekir’in (ra) sıddıkiyetini, Hz. Osman’ın (ra) cömertliğini anlatalım.

Oyunda oynaşta gözükseler de, elleri oyuncakta gönülleri bizimledir. Dinlemez sanırsınız ama aldanırsınız. Gönülleri ve ruhları bizimledir. Torunlarınızın kıymetini bilin. Ey güzel evlâtlar, ey güzel torunlar, siz de mübarek dedelerinizin ve ninelerinizin kıymetini biliniz. Daha yakın olunuz.

Yakın olun o mübarek insanlara ki, acıdan, ateşten, dertten, kederden de uzak olursunuz İnşaallah. Rabbim rahmetin en genişini onların eliyle sunuyor. Hz. Mevlânâ’nın dediği gibi, “Diken, güle yakın oldu da, ateşten kurtuldu.”

Biz de o gül yüzlü, gül kokulu dedelere, ninelere yakın olalım. Gül tutan eller gül kokar. Bize de bulaşsın o güzel kokudan ve o İlâhî havadan.

Son söz:

Hz. Peygamberimizin (asm) müjdeli ve mübarek bir sözü:

“Kul kırk yaşına varınca, Allah (cc) ondan hesabı hafifletir. Altmış yaşına vardığında, rızkını önünde durdurur, altmıştan sonra rızkını arkasına alır. Yetmiş yaşına vardığında, sema ehli onu sever. Seksen yaşına vardığında, sevapları sabit kalır, günahları silinir. Doksan yaşına vardığında, kendisinden normal akıl gider, geçmiş günahları affa uğrar, ev halkına şefaat hakkı doğar. Sema ehli ona, ‘Allah’ın yeryüzündeki esiri’ adını verir. Yüz yaşına vardığında ise, Allah’ın yeryüzünde hapsi olur; Allah’ın şanı ise, hapsine aldığı kuluna azap etmemektir.”

Not: 115 yaşında vefat eden Ahmet Karabulut Amcaya rahmetler diliyoruz. Ona ve bize, Hz. Peygamberimizin (asm) şefaatini diliyoruz. Vefat eden bütün dedelerimizin ve ninelerimizin ruhlarına Fatihalarla...

08.11.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (01.11.2008) - Mutluluk tabloları

  (25.10.2008) - Allah var, keder yok!

  (18.10.2008) - Sevgi herşeydir

  (11.10.2008) - Gönlüm orada kaldı!

  (04.10.2008) - Bizim bayramlarımız vardı!

  (20.09.2008) - Hayat üç gündür

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır