Yer darlığından dünkü köşemize alamadığımız Can Dündar'ın "Said Nursî belgeseli"ne dair eski bir açıklaması vardı.
22.09.2006'da konuyu sansasyonel bir sunum ile haber yapan "www.superpoligon.com" web sitesine bir açıklama gönderen Dündar, bu konudaki çalışmaları hakkında özetle şu bilgileri veriyor:
"Said Nursî ile ilgili haberiniz, 14 Ağustos 2005’te Zaman gazetesine verdiğim demece dayanıyor.
“Belgeselin organizasyonunu bizzat yürüttüğünü” söylediğiniz Ekrem Dumanlı ile hayatta görüşmedim bile... Ne bu projeyle ilgisi var, ne bizi tanır.
“Fethullah Gülen cemaatiyle anlaştığımı yazmışsınız. Anlaşmak şöyle dursun, görüşmedim bile...
"Doğrusu şudur: 5 yıldır 'Lânetliler Bahçesi' adıyla bir dizi hazırlığındayım. Türkiye’nin 'hain' diye karalanmış ya da lânetlenmiş isimlerinin hayat öykülerini, hangi görüşten olduğuna bakmaksızın ekrana getirmek azmindeyim... Nazım Hikmet belgeselleştirdiğimiz ilk isimdi. Ardından Said Nursi hazırlığına giriştik.
"Çok iyi bir ekiple 1,5 yıldır çalışıyoruz. Hiçbir kanal böyle 'lânetli' bir projeye destek olmaya cesaret edemediği için ve biz de cemaatten maddî destek alıp bağımlı olmak istemediğimiz için belgesel hazırlığını kendi olanaklarımızla ve konunun taraflarının bilgi–belge–teknik desteğiyle sürdürüyoruz.
"Hem Said Nursî yandaşlarının, hem karşıtlarının görüşlerinin birlikte yer alacağı belgeselin çok yakında yayına hazır olacağını ve her iki kesimi de şaşırtacağını şimdiden duyurmuş olayım."
* * *
Tâ 2001 yılından beri bu belgesellerin üzerinde çalıştığı anlaşılan sayın Dündar'ın "çok yakında yayına hazır olacağı"nı söylediği tarihin üzerinden de iki seneden fazla bir zaman geçti.
Onun bahsetmiş olduğu "hem yandaşlarını, hem de karşıtlarını şaşırtacak" olan Said Nursî belgeseli, anlaşılan o ki, bilinmeyen bazı sebeplerle yayına bir türlü hazır hale getirilemedi.
Doğrusu, şu noktayı merak etmemek elde değil: Sahi, bu nasıl bir çalışmadır ki, bir türlü bitmek bilmiyor?
Acaba, kim yahut kimler bu çalışmanın önüne takoz koydu?
Bütün bu sorular, orta yerde duruyor.
Bunların cevabı verilir, yahut verilmez. O bizim sıkıntımız değil; bundan tâ iki sene evvel çıkıp da "Çok yakında yayına hazır olacak" diyenlerin sorunudur bu.
Ancak şu var ki: Dün de ifade ettiğimiz gibi, şayet bu çalışma da "Mustafa" belgeseli tarzında olacaksa ve Said Nursî'yi olduğu gibi tanıtmayacaksa, veyahut onu yanlış tanıtacaksa—ki, bu noktada ciddî kuşkular var–bu çalışmanın hiç yayınlanmamasını daha hayırlı bulduğumuzu ve yaşanan gecikmeleri de hayra yorduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Tarihin yorumu 1 Kasım 1927
Bin yıllık birikim bir günde yıkıldı
Meclis tarafından çıkarılan 1 Kasım 1928 tarihli bir kànunla, Arapça yazılan bilumum harf ve sayılar yasaklandı; yeni Türk alfabesinin ise, Osmanlıca yerine Lâtince olmasına karar verildi.
Böylelikle, yaklaşık bin yıldır gelişerek devam eden bir gelenek, "yıkmak kolay" olduğundan, bir gün içinde yıkılmış oldu.
Kànun çıkmadan önce
yapılan işgüzarlıklar
Cumhuriyet gazetesi, daha harf kànunu çıkmadan evvel bazı haber ve yazıları yeni Lâtin harfleriyle neşretmeye başladı.
Lâtin harflerinin kabulüne dair kànun, Meclis'in açıldığı ve M. Kemal'in ikinci kez cumhurbaşkanlığına seçildiği 1 Kasım 1928 günü kabul edildi.
Yukarıdaki kupürde ise, M. Kemal'in 15 Eylül 1928'de başlayan Samsun–Sinop ziyaretiyle ilgili Cumhuriyet'in manşet haberini görüyorsunuz.
Dikkatle bakınız. Gazetenin ismi gibi, manşetin takdimine dair teknik bilgiler de Osmanlıca veriliyor ve"Sinop ve Samsun'da bulunan muhabirlerimizden..." diye başlayıp devam ediyor.
Gazetenin ilk sayfasında kullanılan Lâtince ifadelerin yazılış şekli de hayli dikkat çekici: Gazetenin başyazarı Yunus Nadi'nin ismi "Yonus" şeklinde yazılırken, manşet haber ile ilgili kelimelerin yazılışında ise daha başka tuhaflıklar serdedilmiş. Aynen aktaralım: "Gàzi hazretleri (Samsun)i şereflendirdiler. Sarık ve cüppe ile müvaffak olmanın imkhanı yok–tır. artık medeni bir millet olduğumızı cihana ispat ettik."
Meclis'te 1 Kasım 1928'de kabul edilen kànun, iki gün sonra yürürlüğe kondu ve böylece bin yıllık yazılı tarih, kültür, medeniyet, ilim, irfan birikimi, bir günde adeta yerlebir edildi. Bu tarihten sonra Arapça harfler bütünüyle yasaklandı ve Lâtince alfabe kullanma mecburiyeti getirildi. Meclis'in kararıyla başlatılan bu kaskatı uygulama, yaklaşık yarım asır sürdü. Şimdiki durum ise, o zamanki durumdan çok farklı bir noktada.
01.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|