Herkes bir şekilde cinayet işleyebilir, adam vurabilir, katil olabilir, vesaire.... Keza, hemen herkes bomba atarak, uçak kaçırarak, gemi batırarak, evleri yakarak, gökdelenleri yıkarak.... bir şekilde câni veya katil olabilir.
Bütün bunlar mümkündür, pekâlâ imkân ve ihtimal dahilindedir.
Ancak, bu hiçbir hâkim bu tarz imkânât ve ihtimâlât hesaplarından yola çıkarak bir başkasını suçlayıp onu cezalandıramaz. Üstelik, bu tarz bir cezalandırma kànunu dünyanın hiçbir anayasasında yer almaz.
Esasında, bizdeki ihtilâl anayasasında da böylesi bir cezalandırmanın esâmisi yoktur.
Ne var ki, kendisini kànunları ihdas eden Meclis'in de üzerinde gören mevcut Anayasa Mahkemesinin dokuz üyesi, sadece ve sadece yukarıda sözü edilen ihtimal hesaplarına dayanarak, üniversitelerde başörtüsüyle okumak isteyenler hakkında keyfî bir tasarrufta bulundu.
Yasakçı mahkeme üyelerinin gerekçesinde yer alan ifadelere göre, başörtüsünün serbest olması halinde, öğrenciler arasında "kargaşa" çıkabilir. Ne acıdır ki, bu kararla başörtülüler daha şimdiden çıkması muhtemel bir kargaşanın suçlusu ve sorumlusu olarak da ilân edilmiş oldu.
Oysa, asıl kargaşa, böylesine haksız ve mesnetsiz keyfî kararlar yüzünden çıkar.
Bir de zuhur eden şu vahim kargaşaya bir bakın: Mevcut Anayasanın 148. maddesinde açıkça ifade edilen, "Anayasa Mahkemesi, Anayasa değişikliklerini sadece şekil bakımından inceler ve denetler" hükmüne rağmen, Meclis'in başörtüsü hakkında yaptığı yasa değişikliği şekil yönünden değil, tamamiyle esas yönünden ele alınarak karar verilmiş. Böylelikle, hem Meclis'in yetkisi gasp edilmiş, hem de bir Anayasa suçu işlenmiş oldu.
Bakalım, Meclis bu durumda ne yapacak ve zedelenen itibarını nasıl kurtaracak...
Bediüzzaman'ın müdafaası
Benzer bir hukuk fâciası, bundan altmış beş sene evvel de yaşandı. 1943–44 yıllarında Denizli Ağır Ceza Mahkemesinde görüşülmekte olan Risâle–i Nur dâvâsı hakkındaki bilirkişi raporları ve hakimlerin müsbet yöndeki kanaatlarına rağmen, bir savcı ısrarla Bediüzzaman'ın cezalandırılmasını istiyor ve inatla şunları söylüyor: "Bediüzzaman, asayişi ihlâl edebilir, devletin nizamını bozabilir, her türlü kargaşayı çıkarabilir..."
İşte, bu sakat mantığı sorgulayan Üstad Bediüzzaman'ın, Emirdağlı kardeşlerine yazdığı bir mektuptaki ilgili ifadeleri:
"Emirdağ’daki kardeşlerime,
"Benim hakkımda evham edenlere deyiniz ki: ...Dokuz ay, hem Isparta, hem Denizli, hem Ankara adliyeleri tetkikten sonra, birtek gün cezayı, birtek talebesine vermeyi mucip bir madde bulunmadı ki, hem Ankara ehl–i vukufu, hem Denizli Mahkemesi ittifakla beraatine karar verdiler.
"Halbuki, mahkeme safahâtında hiçbir emâre bulamadılar ki, muannid bir müdde–i umûmi, mecbur olup, vukuât yerinde imkânâtı istimâl ederek, mükerreren iddiânâmesinde `Yapabilir’ demiş ve `Yapmış’ dememiş. `Yapabilir’ nerede, `Yapmış’ nerede?
Hattâ, mahkemede Said ona demiş: `Herkes bir katli yapabilir. Bu iddiânız ile herkesi ve sizi mahkemeye vermek lâzım geliyor...’"
(Emirdağ Lâhikası, Sayfa 11; Tarihçe–i Hayat, Sayfa 406.)
Tarihin yorumu 25 Ekim 1937
Oyların tamamı "kabul" komedyası
Aynı dünya görüşünü paylaştıkları halde, Mustafa Kemal ile İsmet Paşa arasındaki ipler tamamen koptu.
Yaklaşık 12 yıldır aralıksız şekilde başbakanlık yapan İnönü, M. Kemal ile aralarının açılması sonucu, 20 Eylül'de (1937) 45 günlük süreyle izne ayrılmak durumunda kaldı.
Onun yerine Celal Bayar vekâlet ediyordu. Ancak, 45 günlük sürenin bitmesine de tahammül edemeyen İsmet Paşa, 25 Ekim 1937'de Başbakanlık makamından istifa ettiğini açıkladı. Bayar ise, aynı gün Başbakanlığa asâleten atandı.
Bu safhadan sonra birbirinden giderek uzaklaşan M. Kemal ile İnönü, ölünceye kadar bir daha yanyana gelmediler. Bu dünyadan küs gittiler.
Güvenoyu komedisi
Tek parti döneminin (1925–45) en ilginç yönlerinden biri de, yeni kurulan Hükûmetler için Meclis'te yapılan güvenoylamasında sergilenen komik tablolardır.
Diyelim ki, yeni kurulan kabine için Meclis'te güvenoylaması yapılacak. İnanılması cidden zor; ama, o gün Meclis toplantısına katılan bütün milletvekillerinin yeni kabineyi onaylayarak "kabul" oyu verdikleri bir gerçek.
Dahası, Hükûmete red oyu vermek niyetinde olanların o gün için Meclis'e uğramadığı anlaşılıyor.
İşte, bu tuhaflıklar zincirinin birkaç halkası...
VI. İnönü Hükûmeti (4 Mayıs 1931–1 Mart 1935): 317 üyeli Meclis'te yapılan güvenoylamasında 287 oy kullanıldı. Oyların tamamı kabul çıktı.
VII. İnönü Hükûmeti (1 Mart 1935–1 Kasım 1937): 399 üyeli Meclis'te yapılan güvenoylamasında kullanılan 343 oyun tamamı kabul çıktı.
I. Bayar Hükûmeti (1 Kasım 1937–11 Kasım 1938): Meclis'te yapılan güvenoylamasına katılan 364 milletvekilinin tamamı kabul yönünde oy kullandı.
II. Bayar Hükûmeti (11 Kasım 1938–25 Ocak 1939): Meclis'te yapılan güvenoylamasında kullanılan 342 oyun tamamı kabul yönünde çıktı.
I. Saydam Hükûmeti (25 Ocak 1939–3 Nisan 1939): Güvenoylamasında kullanılan 341 oyun tamamı kabul çıktı. Oylamaya 57 milletvekili katılmadı.
II. Saydam Hükûmeti (3 Nisan 1939–9 Temmuz 1942): 424 üyeli TBMM'de yapılan güvenoylamasında 389 oy kullanıldı. Kullanılan oyların tamamı kabul çıktı. 35 milletvekili oylamaya katılmadı.
I. Saraçoğlu Hükûmeti (9 Temmuz 1942–9 Mart 1943): Meclis'te kullanılan 381 oyun tamamı kabul çıktı. 45 milletvekili oylamaya katılmadı.
II. Saraçoğlu Hükûmeti (9 Mart 1943–7 Ağustos 1946): 455 üyeli Meclis'te yapılan güvenoylamasında kullanılan 425 oyun tamamı kabul çıktı. 30 milletvekili oylamaya katılmadı.
25.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|