İbrahim Bey:
“Namaz borcu olan kişi Cennete girebilir mi?”
İmam-ı Azam’a sormuşlar: “Namaz kılmayan kâfir olur mu?”
Büyük İmam demiş ki: “Evlâdım, kâfirler de namaz kılmaz!”
Ebû Hüreyre (ra) rivayet etmiştir:
“Resûlullah (asm) buyurdu ki: ‘Kul önce namazdan hesaba çekilecek! Namazı tamamsa kurtulacak, mes’ud olacak! Namazı tamam değilse perişan olup, hüsrana uğrayacak! Farz namazında noksanı bulunduğunda, Allah Teâlâ: ‘Bakın kuluma! Nafile ibadetleri var mı?’ buyurur. Bunun üzerine noksanları, nafilelerle tamamlanır! Diğer amellerindeki eksiklikler de bu şekilde tamamlanır!” 1
Bir hadis-i şerif de Ebû Eyyüb’ten (ra) nakledelim: Bir adam:
“Ya Resûlallah, beni Cennete sokacak bir amel söyler misin?” dedi.
Allah Resulü (asm):
“Hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmaz; Allah’a ibadet edersin! Namazı kılar, zekâtı verir, akrabalarınla alâkanı kesmezsin!” buyurdu.2
Osman bin Affan (ra) rivayet etmiştir: Resûlullah (asm) şöyle buyurmuştur: “Hiç kimse yoktur ki güzelce abdest alsın, sonra farz namazını kılsın da; abdest ile namaz arasında günahlarından mağfiret olunmasın!”3
Abdullah bin Mes’ud (ra) anlatıyor: Nebiyy-i Muhterem’e (asm):
“Amellerin hangisi Allah’a daha sevimlidir?” diye sordum, Resûl-i Ekrem (asm):
“Vaktinde kılınan namaz!” buyurdu.4
Ashab-ı Suffa’dan Ebû Firas Rebîa b. Kâ’b el-Eslemî (ra) anlatıyor: “Resûlullah (asm) ile beraberdim; onun evinin kapısında geceler; ona istediği anda abdest suyunu getirirdim; sâir ihtiyaçlarını da uçarcasına yetiştirirdim. Bir defasında bana:
“Dile benden ne dilersen!” buyurdu.
“Cennette Seninle beraber olmak isterim, ya Resûlallah!” dedim.
“Başka?” buyurdu.
“Sadece budur!” dedim.
Allah’ın Resulü (asm):
“Öyleyse çok secde et de, nefsine karşı bana yardımcı ol!” 5 buyurdu.
Namazın tanımı içinde sanıyorum sizin sorunuza da cevap bulacağız: Namaz, Cenâb-ı Hakkı tesbih ve tazim ve şükürdür.6 İbadetin mânâsı ise, kulun, Allah’ın huzurunda kendi kusurunu, aczini ve fakrını görerek Kemâl-i Rubûbiyetin, Kudret-i Samedâniyenin ve Rahmet-i İlâhiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir.7
Bu durumda, ne namazın, ne de ibadetin; biricik gayesinin “Cennet” olduğu söylenemez. Cennet, yalnızca bir lütf-u İlâhîdir. Cenâb-ı Hak dilediği kullarını Cennetine alır. Hangi kullarını, hangi şartlarda Cennetine alacağını ise yine kendisi takdir buyurur.
Namazın ve ibadetin bir tek gayesi vardır. O da: Kulun, ubudiyet ve takva ahlâkını elde etmesi; Allah’a sığınması ve Allah’ın rızasını kazanmasıdır. Cenâb-ı Hak razı olduğu kullarını Cennetine alacağını vaad etmiştir.
Namaz borcu olanların cennete girip giremeyecekleri hususunda her hangi bir rivayet olmadığı gibi; bu konuda bizim şimdiden ön bilgi sahibi olmamıza ne imkân vardır, ne de ihtiyaç vardır! Bize düşen Allah’ın rızasını kazanmaktır. Allah’ın rızasının da namazdan geçtiğini unutmamalıyız!
Rabb-i Rahîm bağışlayıcıdır; ibadetlerimizdeki noksanlıkları affederek kemaliyle kabul buyurması kendi yüce takdiridir. Lütuf Allah’ındır. Cennete girmiş olsak bile; bu, zaten ibadetleri-mizin yeterliliğinden değil; Allah’ın lütfundan olacaktır.
Öyleyse, biz elimizden geldiğince ibadetleri-mizi eksiksiz yapmaya çalışalım; takdiri Erhamü’r-Râhimîn’e bırakalım. Duâlarımızda da Rahîm-i Zü’l-Cemal’den rızasını, Cennetini ve Cemalini, hulûs-u kalp ile isteyelim.
Gayreti biz gösterelim; hedefe ulaşmayı, hidayeti ve takdiri Cenâb-ı Allah’a bırakalım. O’ndan ümit edelim, O’nun rahmetini umalım.
Dipnotlar:
1- Nesâî, Namaz Bölümü, H. No:9
2- Nesâî, Namaz Bölümü, H. No:10
3- Buhârî, C.1, S.147
4- Buhârî, C.2, S.473
5- R. Salihin, S.109
6- Bedîüzzaman, Sözler, s.44
7- Sözler, S.45
25.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|