Behey Yunus sana söyleme derler,
Ya ben öleyim mi söylemeyim de.
(Yunus Emre)
ATASÖZLERİMİZ, uzun yılların tecrübesinden süzülen, ders verici özlü sözlerdir. Genellikle, teşbihlerden ve mecazlardan faydalanarak söylenen bu bir cümlelik kısa sözlerin içinde derin mânâlar, yüksek hakikatler vardır. Söyleyeni belli olmayan, anonim olarak kabul edilip toplum tarafından benimsenen bu sözler, bir fikrin savunulmasında delil olarak da gösterilebilir.
Bu özlü sözlerden birisi de, “Söz gümüşse, sükût altındır” sözüdür. Burada anlaşılması gereken mânâ, bazen susmanın konuşmaktan daha hayırlı olduğu şeklinde olmalıdır. Ama “bazen” diye bir kayıt koymak şarttır. Yoksa, “sükût altındır” diyerek hep susarsak, hakikatleri ne zaman dile getireceğiz? Hakkımızı nasıl savunacağız? Burada doğru olan, doğru zamanda doğruları dile getirmektir. Sükût edilmesi gereken yerlerde ise, diline sahip olmaktır. En güzel ölçüyü, Bediüzzaman Hazretleri vermiştir: “Her söylediğin doğru olmalı ama her doğruyu söylemek doğru değildir.”
Büyük insanlar, kendilerine yapılan haksızlıklar ve hatta hakaretler karşısında susmuşlar. Böylece muhataplarının bundan utanıp pişman olmasını sağlamışlar.
Hz. Mevlânâ, Konya çarşısında dolaşırken, sinirli bir esnafın bir müşterisiyle tartıştığını duymuş. Esnaf, tartıştığı adama, “Bana bak, bana bir söylersen bin cevap alırsın” diye bağırıyormuş. Mevlânâ Hazretleri dükkânın kapısına varmış, esnafın gözlerinin içine bakarak, “Bana bak, bana bin söylesen, bir tane bile cevap alamazsın” demiş. Bunun üzerine, az evvel bin cevap vereceğini söyleyen adam, başını önüne eğmiş, bir tek cevap bile verememiş.
İnsan kendi hakkından ve haysiyetinden feragat ederek haksız sözler karşısında susabilir. Bunu nefsine kabul ettirebilir. Böyle davranmak bir olgunluktur, bir fazilettir. Ama mazlûmların hakkı, kamu hukuku ve inandığı değerlere yapılan hakaret ve haksızlıklar karşısında susma hakkına sahip değildir. Şayet böyle durumlarda da susuyorsa, bu suskunluk onun faziletinden değil, zilletindendir. İman zafiyetinin verdiği zavallılık hâlindendir. Peygamber Efendimiz (asm) “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” buyuruyorlar. Dünyada ve çevremizde bu kadar haksızlıklar yaşanırken biz bir kenara çekilip “sükût altındır” diyorsak, suskunluğumuzla şeytanın avukatlığını yapmış oluyoruz demektir.Bazen de sözlerimizin tesir etmediğini düşünerek susmayı tercih ederiz. Fuzûli’nin dediği gibi, “Sussam gönül razı değil, söylesem tesiri yok” diyerek ikilem arasında kalabiliriz. Ama yine de söylemekte fayda vardır. Bir haksızlık karşısında elimizden bir şey gelmiyorsa, dilimizle de olsa tepkimizi koymalı, hakkın yanında yer aldığımızı göstermeliyiz.
01.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|