Başlıktaki sözün doğrusu; “düşünüyorum öyleyse varım” şeklindeydi. Fakat olsun, kelime oyunlarıyla bazı okuyucuların dikkatini çekebildimse ne mutlu bana…
Gerçi okumak bir çeşit düşünme faaliyetidir. Okuyan insan aynı zamanda beynini kullanmış olur. Yan yana gelmiş kelimeler diğer bir ifadeyle “mânâ-yı ismi” dediğimiz şekil ve karakterler, okuma faaliyetiyle “mânâ-yı harfî” olurlar. Bu sayede insanlar yazarı ve konusunu anlayabilme imkânına kavuşmuş olur.
Cenâb-ı Allah’ın, Peygamber Efendimize (a.s.m) ilk emri “oku” olmuştur. Bu bakımdan okumak faaliyetinin çok önemli olduğu açıktır. O halde biraz üzerinde durup tefekkür etmeye çalışalım.
Okumak kelimesi, içinde çok geniş kavramları barındırmaktadır. İbretle bir olaya bakmak aynı zamanda kâinat kitabını okumak, okumanın değişik bir şeklidir. Fakat burada en açık mânâsından yani kitap okumaktan bahsetmek istiyorum.
İstanbul’dan ayrılalı tam on gün oldu. Bu arada ajandama baktım, tam dokuz kitap okumuşum. Akla tatile çıkmış olduğum gelmesin sakın; şu an tatilde değil, Pasifik Okyanusunun Malezya yakınlarında bir yerde gemiyle seyir esnasında bu yazıyı yazıyorum. Gemim tatil gemisi de değil, dökme yük gemisi.
Okurken aynı zamanda gemideki işlerimi de yapıyorum. Yani çalışmak, kitap okumama mani değil. Aslında birçok insan benim gibi hem okuyup hem de çalışabilir. İnsan istedikten sonra gerekirse Walkmenini takıp yine Risâlelerden istifade edebilir.
Çalışan insanların kitap okumaları için illâ gemide kaptan olması da lâzım değildir. Meselâ hergün servisle işe gidip gelenler serviste kitap okuyabilir. İyi de “bu çok zor” demeyin sakın, zira ben Bahriyede iken beş yıl boyunca servis aracına bindiğim zaman toplam bir buçuk saat kitap okuyordum. Çok faydasını gördüm.
Bütün bunları “Kardeşim, ben çalışıyorum, kitap okumama zaman kalmıyor” diyebilecek insanlar için söylüyorum. Yoksa günümüzün en az yarım veya bir saatini okumaya ayırmadığımız takdirde sıradan insanlar oluverip çıkarız.
Sıradan insanları çok büyük tehlikeler beklemektedir. Çünkü devir çok tehlikeli; âhirzaman denilen fitne asrının en zor bölümünde yaşıyoruz. Bir misâl verecek olursak; tehlikeli bir merada gezinen koyun sürüsünden bir fert gibi olmamalıyız. Eğer böyle kalırsak çok kısa bir zamanda bir kurt bizi kapıp kaçar. Ahirzaman fitnelerine âlet olmak istemiyor isek kurtlara yem olmamanın çarelerini aramalıyız.
İşte okumak ve bu sayede ilim öğrenmek zorundayız. İlim öğrenmek her insana, kadın–erkek fark etmez, “farz” kılınmıştır. İlimlerin şâhı ve padişahı da iman ilmidir.
İman konusunda günümüzde en büyük otorite Bediüzzaman Said Nursî ve muhteşem eseri “Risâle-i Nur Külliyatı”dır. Ne yapıp edip bu eserden istifade yollarını aramalıyız.
Bu eserleri okurken bana en büyük katkıyı, çeşitli yayınevlerinin hazırlayıp sunduğu eserler sağlıyor. Özellikle şerh ve izah tarzında hazırlanmış bu eserler, Risâleleri daha iyi anlamaya vesile olduğu gibi çevremdekilere bu eşsiz güzelliği anlatmada önemli bir yer tutuyor.
Yeri gelmişken bunlardan sadece üç tanesine değinmek istiyorum. Her üç kitap ta Yeni Asya Neşriyat tarafından basılmış ve istifadeye sunulmuş.
İlki Sayın Ali Sarıkaya tarafından hazırlanmış “Kıyamet Alametlerinden Ye’cüc ve Me’cüc” kitabı. Kur’ân’da yer alan Ye’cüc ve Me’cüc tehlikesinin “anarşi ve terör” olduğunu ispatlamaya çalışıyor. Gerçekten de bu konuda oldukça başarılı, zira çok geniş kaynakları taramış ve Bediüzzaman’ın tesbitlerine de müracaat ederek yüz yıllardır cevap aranan sorulara isabetli yanıtlar vermiş.
İkinci kitap ise İslâm Yaşar’ın hazırladığı “Nur Menzilleri” kitabı. Okuyucularını adeta nurânî bir iklimin içine sokuyor. Edebî üslûbu ise bir harika. Elinize alınca bitiremeden bırakamıyorsunuz.
Üçüncü kitap ise Mustafa Özcan’ın hazırladığı “Müslüman İsevîler” kitabı. Kitap, 2005 yılında basılmış. Niçin bu güne kadar okumadım diye kendime çok hayıflandım. Bu kadar güncel ve önemli bir konuda başka bir eser bulmak mümkün değil. Sık sık asrımızın büyüğü Bediüzzaman’a müracaat ediyor ve okuyucularını bir çok konuda ikna etme özelliğine sahip.
İşte sevgili okuyucular, bu kitaplar sayesinde bendeniz Risâle-i Nurları zevkle ve severek okuma imkânı buluyorum. Cenâb-ı Allah, Üstadımızdan, yayınevi ilgililerinden ve yazar kardeşlerimizden razı olsun. Onlar sayesinde koyun olmaktan kurtulup kâinata bir insan gibi bakabilme imkânına kavuştum.
O halde ne duruyorsunuz, sizler de kitaplara koşun. Ziyanı yok her gün bir kitap bitirmek şart değil, imkânınız elverdiğince okumaya çalışın. Ama ne olursa olsun isterse en ağır işte dahi çalışıyor olsanız bile muhakkak Risâleleri okumaya ve anlamaya çalışın. Bu devirde daha güzel bir kurtuluş çaresi yok; söylemedi demeyin sakın…
08.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|